Port Shire Port Shire RPG'ye hoş geldiniz! |
|
| Avcı Alımları | |
|
+10Gordon Campbell Winter W. Archangel Penryn Pentelute Evaris Sky Gabriel Neithan Farfalla Donzel Maria Pudolojski Paiva Lechkov Efrain Haele Cole Port Shire 14 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Port Shire DM
| Konu: Avcı Alımları Çarş. Şub. 05, 2014 6:41 am | |
| Avcılar hakkında bilgilendirmeyi [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] okuyabilirsiniz. Başvuru Formu; - Kod:
-
Karakterinizin Adı Soyadı: Karakter Yaşı: Aile Sembolü: Örnek RPG: | |
| | | Efrain Haele Cole Avcı & Üniversite Öğrencisi
| Konu: Geri: Avcı Alımları Cuma Şub. 14, 2014 4:54 pm | |
| Karakterinizin Adı Soyadı: Efrain Haele Cole Karakter Yaşı: 22 Aile Sembolü: Kömür Örnek RPG:
- Spoiler:
Sevgili Gregorio,
Size bu hikayemi, her zaman yaptığımız gibi bir bardak likör ve sert tütünümüz eşliğinde samimi çalışma odanızda otururken anlatmak isterim aslında. Esta sokağındaki eski güzel günler... Ama bunlar artık uzak anılar sadece. İkimizin yolları ayrıldı ve kendimizi bu uzun mektup aracılığıyla irtibata geçmekle mutlu etmek zorundayız.
Hayır yaşlı dostum, geçmişe özlem duymuyorum, hayat denilen bu nehir ileriye doğru akmalı, ileriye denize doğru, sonsuza kadar... ama zaman zaman o İtalyanvari malikanemizin hafif bir nostaljiyle anımsadığımı size itiraf etmeyerek hislerimi saklayacağım.
Sizin için oldukça acı verici bir dönemle ilgili her şeyi aydınlatmaya hazırım. Eminim ki o zaman tüm yaşananları, öğrenmek sizi memnun edecek. Hayır, sizden rica ediyorum, lütfen sinirlenmeyin. Şimdi koltuğunuza oturun, aromalı sigaranızı yakın ve sakin bir şekilde okumaya başlayın. Biraz okuduktan sonra anlayacaksınız ki yaşamış olduğunuz o acı, engel olunamaz ve gerekli bir şeydi. Her şey bir yana, kilise tarafından bana verilmiş bu görev, son derece hassas ve türümüzün geleceği açısından hayati önem arz etmekteydi. Bu sebepten dolayı yapılandan farklı bir şekilde hareket etmenin imkanı yoktu.
Tüm bunları öğrenirken aynı zamanda size daha önce hiç bahsetmediğim bir hikayeye yönelik detayları öğrenmek de size ayrı bir mutluluk verecek. Her şey, gizli görevimin büyük bir bölümünün boşa çıkmasına neden olabilecek karanlık ve açıklanamaz bir cinayetle başladı. Önüme çıkan bütün büyük zorlukları aşarak ve mucizevi eseri bir suikasttan kurtularak bu olayı çözebildiysem, bu sadece sizin bana öğrettikleriniz sayesinde olmuştur. Tabii kaderin oynadığı rolü de unutmamak lazım. Nereden bakarsanız bakın ortada, beklenmedik bir anda beni çıkmaza sokabilen içinden çıkılamaz cinayet vardı. Ve siz de iyi bilirsiniz ki dostum, hücrelerim fiziksel ve entelektüel durağanlığı hiç hoş görmez.
Ama şimdi sırayla devam edelim. 2010 Haziran'ında Vatikan'ı nasıl terk ettiğimizi hiç şüphesiz hemen hatırlayacaksınız. Bu kaçışın nedeni, baş düşmanım alan Pagan Cadılarının hiddet dolu tehditlerinden kurtulmak zorunda olmamdı. Ayrılmamızdan bir gece önce size anlattığım plana göre, bir grup Pagan Cadısı benim gibi bir grup Avcı tarafından yakalanarak öldürüleceklerdi. Size, bunun sayesinde Avrupa kıtasında kısa ve hoş bir tatil yapabileceğinizi söylemiştim. Ama aslında gerçek şuydu ki size yalan söylemiştim. Sizi bu seyahat beklentisiyle ümitlendirmek, yaşanacaklar karşısında daha az ıstırap çekmenizi sağlamak, sizi biraz olsun uyuşturmak içindi.
Gördüğünüz gibi, bilinçsizce olsa bile size bu anlatmak ve o zamanlar sizi ne kadar büyük bir tehlikeye soktuğumu ancak fark edebildiğim için sizden özür dilerim, sevgili yeri doldurulamaz dostum. Herkesi öldüğüme inandırdıktan sonra, sahte bir kimlik edinerek New York'a geldim. Bu seçim rastlantısal değildi. Size anlattığım Pagan Cadılarının en son görüldükleri yer burasıydı. New York'ta benim gibi Avcılardan oluşan bir topluluk kuruluyordu ve ben de bu toplulukta yer alıp ilahi görevim olan Pagan Cadılarını ölüm ile buluşturmalıyım. Şimdilik size veda ediyorum sevgili dostum Gregorio...
Sevgiler Eleutherios. Mektubu bitirdiği anda gözyaşlarına boğuldu Eleutherios. En yakın ve en önemli dostuna, içten geldiğince veda etmişti. Aslında bunu yapmak istememişti fakat şuan ki görevi o kadar tehlikeliydi ki yanında kimse bulunamazdı kendi gibiler dışında. Mektubunda da belirttiği gibi elinde likörü, ağzında sert bir tütün ile eski bir odada oturup geçmişini yad ediyordu.
| |
| | | Paiva Lechkov Avcı
| Konu: Geri: Avcı Alımları Cuma Şub. 14, 2014 4:57 pm | |
| | |
| | | Maria Pudolojski Avcı
| Konu: Geri: Avcı Alımları Cuma Şub. 21, 2014 12:17 pm | |
| Maria Pudolojski 20 Panter- Spoiler:
Dişleri dolgun dudaklarını sert bir biçimde yeniden keserken kıpkırmızı bir kan damlası çenesinden aşağıya doğru süzüldü. Acının bir önemi yoktu, akan kan damlasının da öyle. Gözbebekleri kocaman olmuş bir biçimde eskimiş tahta kapının arasından bakıyordu. Bir insanı öldürmek ne kadar uzun sürebilirdi?
Sabah nasıl kalktığını hatırladı genç kız, yüzünde mutlu bir gülümseme vardı. Vücudu erkeğin yumuşak öpücükleri ve yakıcı dokunuşlarıyla gevşemişti, çıplak sırtı pencereden içeriye giren serin rüzgarla ürperiyordu ama öylesine sıcacık hissediyordu ki... Sevildiğini hissetmeyeli çok uzun zaman olmuştu, kendisini korumak için ördüğü duvarlarını hiçbir zaman aşamamıştı, erkekse onu hapsolduğu o soğuk karanlıktan çıkarmıştı. Sevgi sözcükleri, ıslak öpücükleri, sıcacık sarılmaları, tutku dolu sevişmeleriyle onu hayata döndürmüştü. Yeniden güvenebilmesi kolay olmamıştı ve kalbinin tekrar taşlaşmasının bu kadar kısa zaman alması şaşırmasına neden oluyordu. Kendisini kırılgan hissediyordu, gölgeleri geri gelmişti ve artık onlardan korunabileceği duvarları da yoktu. Salaklığından nefret etti, böylesine kolay kendisini kaptırabildiği için ölmek istiyordu ama her şeyin ötesinde kalbi sızlıyordu. Aralık kapıdan tanık olduğu bu görüntünün kendisinde uyandırdığı ilk duygu nefret olmuştu fakat zaman ilerledikçe ve sahne iğrençleşmeye devam ettikçe korkunç bir mide bulantısı beraberinde nefretten daha güçlü duyguları getiriyordu. Ne hissettiğinden emin değildi, daha önce hiç hissetmediği bir şeydi bu. Sorun aldatılmışlık hissi değildi, bunun ötesinde hayal kırıklığına uğramıştı. Henüz güneşin batmadığı saatlerde birlikte sarılarak uyudukları yatakta şimdi başka bir kadın vardı. Erkeğin içini ısıtan, ona sahip olan ve zevkin doruklarında kıvranan başka bir kadın. Adam, kadının içinde ileri geri gitmeye devam ederken odayı dolduran inlemeleri duydukça kendisinden iğreniyordu. Bu iğrenç sahne bitene kadar bekledi. Adamın bedeni kasılıp titreyene ve tohumlarını altındaki fahişenin içine boşaltana kadar bekledi.
O an aklına gelen şeylerle sarsıldı kadın. Kendisinin ısıttığı bu yatakta kaç kez aldatılmıştı? Kaç fahişe geçmişti altından? Peki ya onun için bir önemi var mıydı, yoksa gerçek sandığı her şey aslında kocaman bir yalandan ibaret miydi? Her şeyi bırakmıştı. Herkesi bir anda silip atmıştı hayatından. Bir kez bile arkasına bakmamıştı, erkeğin de kendisini sevdiğini düşünerek. Ne kadar da aptaldı! Tanışmamalıydı onunla, öpüşmemeliydi, sarılmamalıydı ya da sevişmemeliydi. Ruhuna bu kadar işlemesine izin vermemeliydi. Biliyordu ki erkeğin izlerini teninden ne kadar kazımaya çalışsa o hep orada bir yerde olacaktı. Korkunç hayatına başka hayaletler daha eklenmişti işte. Baştan mutlu olacağını düşünmekle hata yapmıştı, lanetlenmiş olduğunu ne kadar da çabuk unutmuştu!
Bacaklarını kendisine çekmiş kapının eşiğinde öylece otururken kimse onu fark etmemişti bile. Gri hırkasına gömmüştü yüzünü ve istemediği gözyaşları hafif hafif ıslatıyordu yün kumaşı. Nefes alamıyor gibi hissediyordu, yerinde sallanıyordu yavaş yavaş ve sessizce hıçkırıyordu. Kimsenin yüzünü görmek istemiyordu ama odanın içerisinden ikisinden birisi elbette çıkacaktı. Yine de kalkıp gidecek gücü kendisinde bulamıyordu. Kadının ince ve şehvetli sesini duyabiliyordu. Ne dediğine dikkat etmiyordu ama tutkulu bir biçimde öpüştüklerine emindi. Uzun zamandır yağlanmamış tahta kapı sessizliği yırtan bir gıcırdamayla açılırken ahşap parkelerde ilerleyen kırmızı topukluları gördü. Yanından gelip geçen fahişenin yüzüne bakmaya cesareti yoktu. Belki korkaklık yapıyordu ama tüm enerjisini erkek için saklıyordu. Yaşlı gözleriyle başını hafifçe kaldırdığında genç adamın kendisini izleyen çehresiyle karşı karşıya geldi. Pantolonun üzerine hızlıca geçirildiği belli oluyordu. Fermuarı bile çekilmemişti henüz. Çıplak göğsüne ve önceleri içini ısıtan kahverengi gözlere uzun uzun baktı. Bu kadar güzel olmayı nasıl başarıyordu? Midesi az önceki iğrençlikle bulanırken bile onu gördüğünde kalp atışları hızlanıyordu. Madem verdiği sözlerin hiçbirisi gerçek değildi neden onu karanlığının içerisinden çekip çıkarmıştı? Bedeni için mi? Eh, öyleyse amacına ulaşmış olmalıydı. Zira kadın, onun tarafından hunharca tecavüze uğramış gibi hissediyordu. Oyun sona ermişti. Öyleyse bu gözlerindeki kırgınlık neydi? Üstelik, kırgın olmaya hakkı var mıydı ki? Hiçbir şey söylemedi, ayağa kalkmadı ama ağlamaya devam etti. Ağlamaya ve gözlerine bakarak olduğu yerde sallanmaya... Genç adam hızlıca kendisine doğru atıldı ve az önceki fahişenin en mahrem yerlerinde gezinmiş elleriyle kendisini sarmaladı. Bu sıcaklığı çok seviyordu, onu nasıl terk edebilirdi? Her zaman mantıklı olmayı başarabilmiş olmasına rağmen onun tüm dünyası olmasına engel olamamıştı işte. Biraz daha, diye kandırdı kendini. Öpmesine izin verecekti, son kez kokusunu doya doya içine çekecek ve ardından onu özgür bırakacaktı. Sevgisi ne kadar büyük olursa olsun aldatılmaya katlanamazdı. Güçlü parmakları saçlarının arasından geçerken ve bukleleri arasında silinmeyecek izler bırakırken ona izin verdi. Son kez tüm vücuduna nüfuz etmesine ihtiyacı vardı. ''Svetya, benim tatlı Svetya'm.'' Genç adamın bedenini kaldırmasına izin verdi. Zayıf kollarıyla ona sıkıca sarılmıştı ve yüzünü omzuna gömmüştü. Her şeyi o an unutabilirdi ama bu kendisini ezip geçmesi anlamına gelirdi. Derin bir nefes aldı ve paramparça olmuş kalbinin kırıklarının canını acıtmasına izin vererek geriye doğru çekildi. Kendisini onun kolları arasından çıkarttı ve erkeğin dolmuş gözlerine tepki vermemek için yumruklarını sıktı. Şimdi kocaman bir buz kütlesi gibi öylece dikiliyordu. ''Kaç kez?'' Sesinin katı çıkmasına şaşırarak duygularını sağlam kilitler altında tutmaya çabaladı. Gözyaşları geçtiği yerlerde izler bırakarak kurumuştu, kendinden emin bir genç kadın vardı şimdi adamın karşısında. Göz temasları devam ederken erkek sıkıntıyla iç geçirdi. ''İlk kez.'' Svetya onun yalan ya da doğru söyleyip söylemediğini bilmiyordu. Umurunda da değildi, bunun ilk kez gerçekleşiyor olması yaşananları affedebileceği anlamına gelmiyordu. ''O kadın kendisini sana sunmuş bir biçimde altında zevkten inlerken kendini mutlu hissettin mi? Güzel miydi? Bedenin rahatlayarak gevşerken ve tohumlarını o fahişenin içine boşaltırken ne düşünüyordun?'' Adamın bakışları şimdi korkunç bir biçimde parıldıyordu. Bu Svetya'da kabuğuna çekilme hissinin devreye girmesine neden oluyordu ama bu kez buna izin vermeyecekti. Artık taviz vermekten bıkmıştı. Zaten geri dönmemek üzere şu kapıdan çıkıp gitmesi fazla uzun sürmeyecekti ve adamı terk etmesi yaşayan bir ölü olmasıyla eş değerdi. O yüzden kaybedecek pek bir şeyi de yoktu. ''Seni.'' Sesi koridorun sonuna doğru melodik bir biçimde süzülürken histerik bir kahkaha attı Svetya. ''Demek beni düşünüyordun? Sana neyi düşündüğünü söyleyeyim mi, seni Bay Kendini Çok Beğenmiş? Kendi uçkurundan başka hiçbir şey düşünmüyorsun sen. Karşındaki insanın duyguları zerre umrunda değil. Önüne gelen her şeyi parçalıyorsun, tıpkı az önce kalbime yaptığın gibi. Seni ne kadar çok sevdiğim hakkında bir fikrin var mı, seni piç herif? Ah, unutmuşum sen Bay Ben Hiçbir Şeyi Umursamam'dın değil mi? Madem öyle, bundan sonra ben yokum. Çünkü ben bizim için her gün savaşıyorum. O kadar da güçlü değilim, bunu sen de biliyorsun ve artık yoruldum. Senin yaptığım her şeye kayıtsız kalmandan bıktım usandım. Ben gideceğime göre artık rahat rahat fahişelerinle düzüşmeye devam edebilirsin. Aranızdan çekiliyorum.'' Sıktığı parmaklarını rastgele savurarak adamın göğsüne ardı arkası kesilmeyen yumruklar attı. Sonunda sakinleştiğine karar verdiğinde derin nefesler alarak geri çekildi ve arkasını dönüp yürümeye başladı.
Her şey bu kadar basitti işte, birisi geliyor onu yeniden hayata bağlıyor ve sonra kendi elleriyle tekrar öldürüyordu. Aldığı sadistçe zevk karşısındaki insandan daha önemliydi. ''Seni seviyorum.'' Sarı saçları omuzlarından aşağı doğru dökülürken adımlarını durdurdu Svetya. Çok kısacık bir an yüzünde mutlu bir tebessümün oluştuğunu hissetti ardından gözlerinin dolmasına izin vermeyerek yürümeye kaldığı yerden devam etti. Adam bunu ilk defa söylüyordu ama Svetya bunun çaresizlikten söylenmiş bir cümle olmasından ölesiye korkuyordu. Evin kapısını arkasından çarpıp çıkmadan önce tekrar duraksadı. ''Bunun için çok geç.'' Demir kapı ardından kapanırken öldüğünü hissetti genç kadın. Kalbini, hislerini ve ruhunu o evde bırakmıştı. Yaşadığı her gün içten içe çürüyeceğini, sabahları gözlerini her açışında yeniden öleceğini biliyordu. Geriye kalan tek şeyse erkeğin onda bıraktığı acıydı. Artık gerçek hayatla arasındaki tek bağ bu olacaktı.
| |
| | | Farfalla Donzel Lycan
| Konu: Geri: Avcı Alımları Cuma Şub. 21, 2014 12:18 pm | |
| Bunu ben vercem! Veriyorum rütbeyi efenim... | |
| | | Gabriel Neithan Avcı
| Konu: Geri: Avcı Alımları Cuma Şub. 21, 2014 7:44 pm | |
| Gabriel Neithan 23 Ateş Bknz. Arlen Rand | |
| | | Evaris Sky Cadı
| Konu: Geri: Avcı Alımları C.tesi Şub. 22, 2014 4:14 am | |
| Bu karakter cidden gerekliydi, rütbe verildi efenim. | |
| | | Penryn Pentelute Avcı & Üniversite Öğrencisi
| Konu: Geri: Avcı Alımları C.tesi Şub. 22, 2014 1:49 pm | |
| Karakterinizin Adı Soyadı: Penryn Pentelute Karakter Yaşı: 19 Aile Sembolü: Meşe Ağacı Örnek RPG: - Spoiler:
Rp kullanıcının isteği üzerine silinmiştir.
| |
| | | Winter W. Archangel Madam Devereaux Akademisi Öğrencisi
| Konu: Geri: Avcı Alımları C.tesi Şub. 22, 2014 1:51 pm | |
| | |
| | | Gordon Campbell Avcı
| Konu: Geri: Avcı Alımları Paz Şub. 23, 2014 7:24 am | |
| :: Gordon Campbell. :: 19. :: Aslan. :: bkz. Krystelle Bartolomej.
| |
| | | Andrei Lechkov Belediye Başkanı
| Konu: Geri: Avcı Alımları Paz Şub. 23, 2014 8:00 am | |
| | |
| | | Ryleigh Rivers Avcı
| Konu: Geri: Avcı Alımları Ptsi Mart 03, 2014 8:14 am | |
| Karakterinizin Adı Soyadı: Karakter Yaşı: 19 Aile Sembolü: Menora - Diğer adı ile yedi kollu şamdan Örnek RPG: - Spoiler:
Genç kız renkli gözlerini koyu gökyüzüne çevirdi ve kısa bir anlık duraksamanın ardından yoluna devam etti, saatler anlamsız ve hızlı geçiyordu. Boş yol boyunca ayağının altında ezilen kısa çimlere ya da çakıl taşlarına aldırış etmeden ilerledi, her zaman tetikte olurdu o günde bunu elden bırakmadan tek başına yürüyordu, ne olabilirdi ki? En fazla ölürdü. İşte tam olarak bu zihniyetle büyütüldüğünden gözü pek ve fazlası ile korkusuzdu, kendine ne olacağını asla umursamazdı, yine de görevleri bitene kadar tetikte olmaya devam etmeliydi. Kuruyan dudağını yalayıp hafifçe ıslattı. Birkaç saat önce kardeşlik cemiyeti ile kısa bir görüşme yapmış ve bu görüşmedeki dilekleri yerine getirmek için evine yönlenmiş, Brendan’ı ise bu yüzden evine çağırmıştı, ona evine gitmesini ve bir saate orada olacağını söylemişti, bir kurt tarafından saldırıya uğradığından bu yana fazlası ile korkuyordu, söz de ona yardım edecekti. Evinin önün de durdu ve bir an duraklayıp geri bir adım attı ve posta kutusuna uzandı, kendi adına yazılmış mektubu alıp hafifçe yırtarak içinde ki parşömeni çıkarttı. Kısaca yazılmış birkaç sözü okurken kaşları ciddiyetle çatıldı, zarfı ve içindekini posta kutusunun hemen yanında ki çöp kutusuna atmak yerine cebine yerleştirdi ve eve girdi. Brendan tam da düşündüğü gibi içeride kendini bekliyordu. “Onlarla görüştün mü, bana bir şey yapmayacaklar değil mi? Gitmeme izin verecekler?” genç adam hemen konuya girmişti, ellerinin titrediği barizdi. Bir kurt tarafından ısırılması büyük talihsizlik olmuştu. “Evet, görüştüm.”Ryleigh’in sesinde ki duygusuz tını genç adamı korkutmuştu, bu yüzden hızla soluğunu tuttu ve bir adım geriledi. “Onlarda senin kurtulmanı istiyorlar, bir kurt olarak lanetlenmeni istemiyorlar bu yüzden sana yardım edeceğim. Tanrı’ya dua etmelisin.” Genç kızın yüzüne huzurlu bir gülümseme yerleştiğin de genç adam gafil avlanmış ve tuttuğu soluğu hızla verip kendine öğretilen duaları etmeye başlamıştı. “Gitmene izin veriyorlar ve ben de sana yardımcı olacağım.” Ryleigh daha fazla uzatmaya gerek duymadan iç cebindeki silahı çıkarıp genç adamın kafasına sıktı. Duvara sıçrayan kanın lekesi genç kızın hoşuna gitmediğinden yere yığılan cesedin üzerinden geçti ve içi sıkılmış gibi derin bir nefes aldı. Ölen genç kardeşlik üyesi umurunda değil de lekelenen duvar umurundaymış gibiydi. Cebinde ki telefonu çıkarttı ve gelip cesedi yok etmelerini söyledi. Ryleigh böylece bir kurdun hayatına da son vermiş oldu, kendinden nefret etmesine sebep olacak bir can daha ayakları altında duruyordu. Genç adamın talihsiz saldırıya uğramış olmasından ve kısa bir süre sonra bir kurda dönüşecek olmasından zerre etkilenmemişti. Ryle bu tip duygulardan arınalı çok olmuştu, ya da öyle olduğunu sanıyordu, iç cebinde ki mektubu bir kez daha çıkarttı ve o gece boyunca birkaç kez daha okudu. Kafasını kurcalayan bu mektubun nereden geldiğini öğrenmesi gerekiyordu.
Ertesi gece yaptıklarından zerre pişman olmadan ve bütün bir gününü boşa geçirerek amaçsız bir şekilde dolaştı, boynunu süsleyen haç, inanç adı altında kullanılan bir katilden başka bir şey olmadığının, insanların beyinlerinin dini alet ederek kullanıldığının bir simgesiydi başka bir şey değildi bu metal parçasından ibaret simge... Koyu renk saçlarını omuzlarından geri attı ve çoktan kararmış havanın altında o geceki ilk avına çıktı. Tanrı’nın çatısı altında lanetlenmiş ve yasaklanmış her şeye bir son vermesi gerektiğini öğrenmişti ve öğrendiklerini hiçbir zaman sorgulamamıştı yüz yıllar önce başlatılan cadı avlarının bir parçasıydı sadece, peki bu avın içerisin de Ryleigh River neydi? Kendisi de büyüsel özelliklere sahip olmasına rağmen onları çok az kullanmıştı, nefretle büyütülmüş bir ortamın içerisin de gün gelecek kendisi de hedef olacaktı, bunu biliyor ve ona göre yaşıyordu, peki ya uzun zaman önce sevebilmeyi başardığı bir iki insan? Onlarında gerçekten kendisi gibi bir sona sahip olmalarını istiyor muydu? Cennetle mükâfatlandırılacaklarını söylemişlerdi? Peki, bu kadar cana kıydıktan sonra Tanrı gerçekten onları cennetine alacak mıydı? İstemsiz bir şekilde kalbinin sıkıştığını hissetti. Kafasını kurcalayan milyonlarca soru bir çıkış yolu bulmasına yardım edecek miydi bilmiyordu ama o an yapması gereken şey soruları ve vicdanını bir kenara bırakması gerektiğiydi. Az öte de duyulan uluma sesi ile silkelendi. İstedikleri zaman bir cehennem bekçisine dönen bu yaratıkların nesli bir an önce tükenmeliydi fakat ondan önce avcıların neslinin tükeneceğinden korkmuyor değildi.
Hızla koşmaya başladı ve az ötede yeni dönüşmüş olan kurdun karşısında bir an için durdu. Toy olduğunu anlaması kolay olmuştu, kurt üzerine atıldığında hızla geri çekildi ve sırtı hemen yanında ki ağaca çarptı, yüzü bir an için acıyla kasıldı ve dikkatsizliğine lanet edip tekrar üzerine atlayan kurdun karnına gümüş ve zehirle kaplanmış bıçağı sapladı. Bu avın uzun sürmeyişini yere yığılan kurdun toyluğuna verdiğinden derin bir nefes aldı. Tek başına çıktığı için Camellia döndüğün de büyük ihtimal canına okuyacaktı ama umurunda değildi. Elinden akan kanı parmak uçlarıyla ceketinin cebinden çıkarttığı bez parçasına sildi, o sırada karşıdan gelen ses ile irkilip bir adım geri çekildi. Vilhelm’in sesi kulaklarında çınlıyordu, onun burada olduğunu fark etmemişti. Sesinde ki aksana o kadar alışmıştı ki yabancılamadığını fark etti. Yıllar boyunca hayatını alt üst eden adamın gözlerine baktı ve “Bu sefer ne almaya geldin Vilhelm? Ya da yine öylesine bakmaya geldin ve yok olup gidecek misin? Hayatıma sürekli girip çıkmaktan ne zaman vaz geçeceksin?” Vilhelm’in amaçlarına dair herhangi bir şey bilmediğinden onun sadece kafasına eseni yapan duygusuz bir insan olduğunu düşünüyordu. Ellerini temizlediği bez parçasını yere kurdun cesedinin üzerine attı ve adama yaklaştı.
| |
| | | Farfalla Donzel Lycan
| Konu: Geri: Avcı Alımları Ptsi Mart 03, 2014 10:07 am | |
| | |
| | | Camellia De Costa Avcı
| Konu: Geri: Avcı Alımları Ptsi Mart 03, 2014 5:21 pm | |
| Camellia De Costa. 20 Kuzgun. - RPG:
“Bana bir anahtar yapar mısın, Syrinx? İtalya’ya, eve dönmem için.” Uyuduğu yılların ardından bir doğal felaketin açtığı doğa dışı bir olayla uyanmış, tamamen yabancı olduğu yeni düzene tek başına alışmaya gayret gösterip, hayatta kalmaya çalışırken ormanın orta yerinde karşısında beliren cadının elinden tutması ile her şey daha kolay gelişmeye başlamıştı. Haftalardır yaşadıkları şansından mı yoksa üzerine hâkim olan bir çeşit lanetten mi karar veremeyen dişi kuzgun, Syrinx’in yardımlarından memnun olsa da içindeki sesi bir türlü susturamıyordu. Bıraktığı gibi bulamayacağını bilse de evine, aşina olduğu topraklara dönerse sanki ailesine daha yakın olacağını hissediyordu. Üstelik uyandığı yerde, ağabeyinin mezarının olmayışı zihninde dolaşan kuşkuları daha da çok perçinliyor, bir umut onun da uyanmış olabileceği ihtimalinden bir türlü sıyrılamıyordu. Genç cadının yanında kendisini her ne kadar güvende hissetse de ve bu kadar çabuk ondan ayrılmayı istemese de kendisini bunu yapmaya mecbur hissediyordu. Artık onu istediği zaman nerede bulacağını da bildiğinden içi rahattı dişi kuzgunun. Küçük bir saç tokasına gerekli büyüleri yapan cadı hazır olduğunu söylediğinde, tüm minnetini ve borcunu Rouvas’a sunan kuzgun, derin bir nefesin akabinde kendisini hazır hissettiğinde parmaklarının arasına aldığı anahtarla birlikte girdi anafora. Anahtar ile seyahatin nasıl hissettirdiğine dair hiçbir şey hatırlamadığını bir nehir kenarında belirip nefes almak için kendisini zorlarken fark etmişti. Gökyüzü ile aynı tonlara sahip çimenlere dizlerini dayayarak nefesini düzene sokmaya çalıştı önce. Ardında sağ tarafında akmakta olan nehri fark etmiş, küçük avuçlarına doldurduğu suyu yüzüne boca ettiğinde nefesi güçlükle düzene girmişti. Doğrulduğunda nerede olduğunu anlayabilmek için etrafına bakındı. Ağaçların konumlanışı, nehir ve nehrin kenarlarında açan rengârenk çiçekler… Etraf tanıdık geldiği kadar yabancıydı da genç cadıya. Belki de babası ile avlandığı ormanlardan birisiydi burası. Aradan geçen yıllar düşünüldüğünde değişikliğe uğramış olması kaçınılmazdı. Bir kez daha ailesine karşı hissettiği yoğun özlem tüm yüreğini kaplamaya yüz tuttuğunda omzuna değen bir el ile irkilen cadı bir hışımla döndü arkasını. Gördüğü yüz üzerine bir an bütün bu uyanışın, geçen yüz seksen yılın, tekrar yaşamaya başladığı iki ayda yaşadıklarının cennette başına geldiğine, aslında hiç dirilmediğine inandı. Uyuduğu uzun yıllar dahi onun yüzünü unutturamamış, her santimini, her köşesini hatırladığını bir kez daha anlamıştı. Eski göğün maviliğini taşıyan gözler şimdi bir okyanusu andırıyordu zira yaşlarla dolup taşmıştı. Şaşkınlık, üzüntü, sevinç, özlem ve daha tanımlayamadığı birçok hisse teslim olan cadı bir süre tutulmuş tek kelime dahi edememişti. Gözlerinin taşıyamadığı yaşlar yanaklarından süzülürken, ince parmakları şaşkınlık edası ile dudaklarını örtmüştü. Aradan kaç dakika geçtiğini bilmeyen kuzgun nihayet kendine geldiğinde kelimeleri de serbest kaldı. “Rain? Bu gerçekten sensin, değil mi? Karşımdasın.” Yanılmadığından emin olan cadı, bir heykel misali hareketsizce karşısında dikilen adamın boynuna kollarını tüm gücü ile doladığında, sert mermer tenin tüm soğukluğu cadıya geçmiş yine de buna aldırış etmemişti. Kollarını biraz daha sıkan cadı bu zamana kadar başına gelen her şeyin lanetten ziyade bir şans oluğuna kesin kanaat getirmişti artık. Parmak uçlarında yükselmekte olan cadı kollarını gevşeterek soluk benizliyi serbest bıraktığında yüzünde kocaman bir gülümseme hâkimdi. “Sen de dirildin.” Avcı & Lycan mümkün mü? | |
| | | Brandon Sky Avcı
| Konu: Geri: Avcı Alımları Salı Mart 04, 2014 7:21 am | |
| - Camellia De Costa demiş ki:
- Camellia De Costa.
20 Kuzgun.
- RPG:
“Bana bir anahtar yapar mısın, Syrinx? İtalya’ya, eve dönmem için.” Uyuduğu yılların ardından bir doğal felaketin açtığı doğa dışı bir olayla uyanmış, tamamen yabancı olduğu yeni düzene tek başına alışmaya gayret gösterip, hayatta kalmaya çalışırken ormanın orta yerinde karşısında beliren cadının elinden tutması ile her şey daha kolay gelişmeye başlamıştı. Haftalardır yaşadıkları şansından mı yoksa üzerine hâkim olan bir çeşit lanetten mi karar veremeyen dişi kuzgun, Syrinx’in yardımlarından memnun olsa da içindeki sesi bir türlü susturamıyordu. Bıraktığı gibi bulamayacağını bilse de evine, aşina olduğu topraklara dönerse sanki ailesine daha yakın olacağını hissediyordu. Üstelik uyandığı yerde, ağabeyinin mezarının olmayışı zihninde dolaşan kuşkuları daha da çok perçinliyor, bir umut onun da uyanmış olabileceği ihtimalinden bir türlü sıyrılamıyordu. Genç cadının yanında kendisini her ne kadar güvende hissetse de ve bu kadar çabuk ondan ayrılmayı istemese de kendisini bunu yapmaya mecbur hissediyordu. Artık onu istediği zaman nerede bulacağını da bildiğinden içi rahattı dişi kuzgunun. Küçük bir saç tokasına gerekli büyüleri yapan cadı hazır olduğunu söylediğinde, tüm minnetini ve borcunu Rouvas’a sunan kuzgun, derin bir nefesin akabinde kendisini hazır hissettiğinde parmaklarının arasına aldığı anahtarla birlikte girdi anafora. Anahtar ile seyahatin nasıl hissettirdiğine dair hiçbir şey hatırlamadığını bir nehir kenarında belirip nefes almak için kendisini zorlarken fark etmişti. Gökyüzü ile aynı tonlara sahip çimenlere dizlerini dayayarak nefesini düzene sokmaya çalıştı önce. Ardında sağ tarafında akmakta olan nehri fark etmiş, küçük avuçlarına doldurduğu suyu yüzüne boca ettiğinde nefesi güçlükle düzene girmişti. Doğrulduğunda nerede olduğunu anlayabilmek için etrafına bakındı. Ağaçların konumlanışı, nehir ve nehrin kenarlarında açan rengârenk çiçekler… Etraf tanıdık geldiği kadar yabancıydı da genç cadıya. Belki de babası ile avlandığı ormanlardan birisiydi burası. Aradan geçen yıllar düşünüldüğünde değişikliğe uğramış olması kaçınılmazdı. Bir kez daha ailesine karşı hissettiği yoğun özlem tüm yüreğini kaplamaya yüz tuttuğunda omzuna değen bir el ile irkilen cadı bir hışımla döndü arkasını. Gördüğü yüz üzerine bir an bütün bu uyanışın, geçen yüz seksen yılın, tekrar yaşamaya başladığı iki ayda yaşadıklarının cennette başına geldiğine, aslında hiç dirilmediğine inandı. Uyuduğu uzun yıllar dahi onun yüzünü unutturamamış, her santimini, her köşesini hatırladığını bir kez daha anlamıştı. Eski göğün maviliğini taşıyan gözler şimdi bir okyanusu andırıyordu zira yaşlarla dolup taşmıştı. Şaşkınlık, üzüntü, sevinç, özlem ve daha tanımlayamadığı birçok hisse teslim olan cadı bir süre tutulmuş tek kelime dahi edememişti. Gözlerinin taşıyamadığı yaşlar yanaklarından süzülürken, ince parmakları şaşkınlık edası ile dudaklarını örtmüştü. Aradan kaç dakika geçtiğini bilmeyen kuzgun nihayet kendine geldiğinde kelimeleri de serbest kaldı. “Rain? Bu gerçekten sensin, değil mi? Karşımdasın.” Yanılmadığından emin olan cadı, bir heykel misali hareketsizce karşısında dikilen adamın boynuna kollarını tüm gücü ile doladığında, sert mermer tenin tüm soğukluğu cadıya geçmiş yine de buna aldırış etmemişti. Kollarını biraz daha sıkan cadı bu zamana kadar başına gelen her şeyin lanetten ziyade bir şans oluğuna kesin kanaat getirmişti artık. Parmak uçlarında yükselmekte olan cadı kollarını gevşeterek soluk benizliyi serbest bıraktığında yüzünde kocaman bir gülümseme hâkimdi. “Sen de dirildin.” Avcı & Lycan mümkün mü? Maalesef mümkün değil. | |
| | | | Avcı Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|