Karakterinizin Adı Soyadı: Frederick Ethan Marquis Karakter Yaşı: 30 Branş: Üniversite Profesörü - Batı Dilleri ve Edebiyatı Örnek RPG: Rica etsem okunduktan sonra silinebilir mi?
“Özgürlük kanla oynanan zalim bir oyundur!” Les Marcheurs de Nuit
21 Ocak 1794 – Orleans
“Kralın başının alınmasının üzerinden tam bir yıl geçti Mösyö.” “Hayatımızı adadığımız birinin yokluğunun bu kadar acı vermesi… işte en büyük sorun burada Mösyö Egalité.” “Kuzenimin ölümü doğrultusunda oy kullanmamı siz istediniz Mösyö de Kersaint.”
Siyahın rasyonelliği arasında cılız sokak lambaları ile aydınlatılmaya çalışılan, şehrin batı yakasından yükselen iki gün önce başlayan ve bugün durdurulabilen yangının izlerini simgeleyen dumanlar tüm griliği ile siyahın üzerinde leke biçimde yayılıyordu. Soğuk bir kış gecesinin altında Orleans dükü Mösyö Egalité ve Jironden kulübünün başlıca isimleri ile dükün gotik mimariden uzak konağında büyük salonda toplanmışlardı. İhtilal isyanının üzerinden beş sene geçmiş ve ülke büyük bir karmaşanın içerisinde iken bütün dünya Fransa Krallığının monarşisinin düşüşünden bahsediyordu. Meclisteki en büyük ses Jakobenler iken ülke adeta büyük bir terör dönemi içindeydi. Her başkent ve devrime öncülük yapan şehirlerde birileri idam ediliyordu. Giyotinin keskin tarafı her zaman bir insanın canını alırken zalimce allara boyanıp geride kan tutkusu bürümüşlerde sadist bir sevinç, vicdan denen şeyin varlığına inanan ve bunu kanıtlamak amacı ile vicdanlarının sesini dinleyen içinse bir burukluk ve hüzün dolu bir hissiyat bırakıyordu. Orleans dükü şömine alevlerinin karşısında elinde tuttuğu bir bardak Marsilya şarabından yudum alırken beş senedir hiç değişmeyen o düşünceli bakışlarla ateşin dansını izliyordu. Arkasındaki uzun masada oturanlar ise uzun boylu, mağrur bir şekilde omuzları çökmüş peruk takmadığı için yer yer dökülmüş ve yer yer stresten dolayı beyazlamaya başlayan saçları belli olan ve kendi can güvenliği için yalanlara ve kendi benliğinde yanlış olan sıfatlara sarılmış bir adamı izliyorlardı. Mösyö Egalité düşünceleri arasında boğuşurken konağın kapısının önünde duran at arabalarının tekerlek sesleri gecenin siyah rasyonelliğine karıştı. İçinden inen üç uzun beden gece ile aynı renkteki siyah cübbelerini yerlerde sürüyerek konağa girmişlerdi.
“Mösyö, beklediğiniz misafirler geldi efendim.” Bir için sessizliği bozan büyük salonun kapısının gıcırtısı ardındaki kâhyanın yaşlı bedeni ve yer yer eprimiş ve eskimiş peruğu altında kaybolan cılız yüz hatlarına sahip adama döndü bütün bakışlar. “Derhal içeriye al!” Dük bir an için heyecanlanmıştı. Çünkü bakışlarındaki o düşünceli ifade tamamen silinip yerini uzun süredir gözükmeyen heyecanlı bakışlar almıştı. Dük büyük bir hızla masanın yanından geçerken masadaki bütün gözler onu takip etti. Kâhya ise dükün emri ile kapının ardındaki üç bedeni alelacele içeriye davet etti.
“Hoş geldiniz baylar!” Dükün sesindeki heyecanı herkes fark ettiğinde, kapıdan giren üç uzun boylu adama bakıyorlardı. Siyah cübbelerin kukuletaları ardından kaybolan yüzleri onlarda daha gizemli bir hava yaratıyordu. Birkaç Jironden üyesi kendi arasında bedenlerin kim olduğu hakkında fısıldamaya başlarken, diğerlerine göre daha önde duran cübbeli kişi kukuletasını yavaş bir şekilde geriye doğru ittirdi ve yüz hatları içerideki loş ışık altında belli olurken bir adım arkasındaki iki kişide aynı hareketi yaptı. “Hoş bulduk Mösyö Egalité.” Ses sanki ilahi bir şarkıyı mırıldanırmışçasına saf, temiz ve kusursuz çıkmıştı. Masanın en sonunda şömineye en yakın olan bir kulüp üyesi şaşkınlıktan dolayı elindeki bardağı düşürdü. Bütün sıvı masanın üzerinde yayılırken aniden ayağa kalkıp bağırmaya başlamıştı. Kimse ne olduğuna anlam verememişti. “Siz… Siz!” Sağ elinin işaret parmağını sallıyordu.
“Sizi tanıyorum!” “Mösyö Isnard, bizde sizi tanıyoruz.” Biraz önce kulaklarda çınlayan o kusursuz ses tekrar ortaya çıkmıştı. Bir adım önde duran uzun boylu, saçları tamamen beyaz renge bürünmüş olan ve yakışıklı yüz hatlarına sahip, zümrüdî bakışlara sahip beden kollarını iki yana açıp bütün herkesi eğilerek selamladıktan sonra tekrar konuştu.
“Bizler buraya ülkemizin içinde bulunduğu terör dönemini sonlandırmak ve tamamen yok etmek için birer temsilci olarak buraya çağırıldık. Fransa’nın içinde olduğu bu kötü günlerde gerçek adaleti sağlayabilmek için bir nebzede olsa yardım etmek için buradayız. Ben Bastille Bourbon, hanedanın içindeki veliaht olarak sizleri selamlıyorum.” Bastille sözünü bitirdikten sonra sol tarafında arkada kalan ve ondan iki üç santim daha uzun olan zarif bir bedene sahip, kum sarısı kıvırcık uzun saçları ile dikkat çeken ve kadet mavisi gözlerindeki soğuk ifade ile ürkütücü bir havaya sahip olan kişi öne çıkarak konuşmaya başladı. Sesi Bastille Bourbon gibi kusursuz çıkmasa da sesi herkesi etkileyebilecek gibiydi. “Sizi en içten saygılarımla selamlıyorum. Ben Percival Karolenj. Karolenj Hanedanının son ferdi olarak Dük Mösyö Egalité’in davetine katılmaktan büyük bir şeref duyuyorum.” Sözlerini bitirdiğinde Bastille’in sağındaki siyah saçlı, insanı tedirgin eden bir sakinlikle duran beden bir adım öne geçip konuşmaya başladı. Sesi diğerlerine göre daha kusursuzdu. İnsanı mest eden bir sesi vardı adeta.
“Jironden kulübü bu kadar adaletsizliğe göz yumması şaşırtıcı bir durum.” Diğerleri gibi yerinde sabit durmak yerine ayakta kalan bedene doğru yavaş adımlarla yürüyerek kehribar gözleri ile bütün bedenleri inceleyerek konuşuyordu. Sanki onları suçluyormuş gibi bir ifade vardı gözlerinde. Ayrıca onlarla dalga geçiyormuş gibi gelen bir ifade dalgalanıyordu çehresinde. “Terör Dönemi ha? Cumhuriyet ilan edilmiş güya! Robespierre resmen ülkenin yeni kralı olmuş.” Bir süre sustu ama yürümeye devam etti. “Şimdi herkes benim kim olduğumu sorgulama gereği hissedebilir. O halde size kendimi takdim edeyim beyler. Vergil d’Arc. Sizin için Jakobenlerin arasında casusluk yapacak kişi. Montagnard grubundaki en ateşli sol taraftarı olacak ve size Robespierre ve diğerlerinin başını getirecek olan isim. Beyler, bugünden sonra sizden istediğim tek şey beni bir düşmanız olarak görmek. Zira bu planın kusursuz işlemesinde ki en önemli husus. Ve kurtuluş yolunda tökezleyerek değil ayağa kalkıp hızlıca koşmanız! Unutmayın özgürlük kanla oynanan kanlı bir oyundur. Bizim için ayrılan kan sunakları ağzına kadar dolmuş durumda artık. Hem de hanedan kanları ile. Şimdi sıra bizde! Kan taşları ile kan dökecek olan bizlerde!” Sözleri salonda yankılandığında, siyahın rasyonelliğine boyun eğmiş şehirde tarihin akışını değiştirecek olan bir antlaşma yapılıyordu aralarında. Masada oturan bedenler sükûnet ile birbirlerinin bakışlarında gezdiriyorlardı gözlerini. Vergil emin ve seri adımlarla, kızıl harelerin dalgalandığı ve ortama ılık havayı takdim eden şömineye ilerledi. Topuklarının üstünde emin bir şekilde döndü. İnsanı adeta kendine hayran bırakan o ses tonu ile bir kez daha konuşmadan önce, kâhyanın elinde tuttuğu gümüş tepsideki kızıl harelerin yansıması altında parıldayan, içinde kırmızı şarabın al renginin süsledi bardağı havaya kaldırdı. “Bugün sevgili dostlarım, artık ayağa kalkma vaktidir. Kanlı oyunun içine yassın siyah rengini giyip düşmanlarımızın kanları ile yıkanma zamanın ilk günüdür. À la votre!” Vergil’ın dudaklarından azat edilen son kelime salondaki herkesin dudaklarından dökülürken mimarinin içindeki bütün bedenler bardaklarını kaldırıp o sözcüğü haykırmıştı. Bütün bakışlarda intikam arzusu ile yanıp tutuşan duyguların yansıması vardı. İntikam ateşinin kızıl hareleri öfke ile dalgalanıyordu bütün çehrelerde. 21 Ocak 1794, Orleans şehrinde devrik kralın iktidarını savunan ve ülkeyi büyük bir kaos dönemine sokan devrimci hükümete karşı gizli bir savaş ilan edilmişti. Devrimci zihniyet için kızıl ölüm seması o gün Orleans şehrinin üstünde dalgalanmaya başlamıştı bile. Ölümün ürkütücü senfonisi sessizlik arasında kızıl harelerin yakıp kül ettiği odunların çatırdama sesi ile başlamıştı ve çığlıklar, top atışları, silah sesleri, kanın yer ve göğe yayılışından doğacak sesle birlikte süslenmeyi bekliyordu sadece. Ve Ölüm çoktan çalınacak ruhlar listesine bir ismi yazmıştı bile. Ve üç iblis elçisini çoktan yeryüzüne yollamıştı. Zekâsı ve acımasızlığı ile tanınan dolunayın ulvi ışıklarında lanetlenen bir beden olan kurtadam Vergil, ölümsüzlükle süslenen vampir Percival ve Tanrı’nın ilahi gücüne nail olan büyücü Bastille. Bastille ve Percival bir anlığına göz göze geldiklerinde ikisinin zihninden de mensubu oldukları tarikatın mentorunun sözleri akıp gidiyordu. “Özgürlük kanla oynanan zalim bir oyundur ve bu oyuna dâhil olup başarı elde etmek istiyorsan en büyük günahları dahi işlemeye hazır olmalısın, zira geçeceğin yol cehennemin en derinlerinde yanıp kavrulan tehlikeli yollardır.”