Port Shire
Port Shire
Port Shire
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Port Shire

Port Shire RPG'ye hoş geldiniz!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 yazdım, çizdim, hayal ettim

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Lethe Gallelorne
IV. Sınıf
IV. Sınıf




yazdım, çizdim, hayal ettim Empty
MesajKonu: yazdım, çizdim, hayal ettim   yazdım, çizdim, hayal ettim Icon_minitimeC.tesi Şub. 22, 2014 8:14 am


finding each other



Anlamsız derecede sıcak olan havadan mıdır bilinmez ama, üzerindeki fazlasıyla ince tişört bile sıska bedenine yapışırken bu havada yapacak bir şey bulamaması Lethe'ye komik geliyordu. Hava böylesine sıcakken ormanda olmayı tercih ederdi, ağaçların gölgesi onu serin tutabilirken aynı zamanda arkadaşlarıyla vakit geçirebilirdi. Başını yanına çevirip yanında olmayan arkadaşlarının olması gerektiği yere baktı. Hangi cehennemdeydiler yine? Gözlerini devirirken dudakları arasından bir "hıh" çıktı. Ne zaman yanında gerçekten birileri vardı ki zaten? Yalnız değil miydi o daima? Yapayalnız. Muhtemelen terk edilmişti, ailesi bile istememişti onu yanlarında. Caddenin kaldırımının üstünde durmuş, yanından hızla geçen insanların üzerinde gezindiriyordu bakışlarını. Ortada durmak saçma gelmeye başladığında bir duvara yasladı sırtını. Başının üstündeki güneş gözlüğünü burnuna indirdikten sonra geçen insanları izlemeye devam etti. Dikkat çekmek için yüksek sesle konuşan kızlar, kulaklarıyla omuzları arasına telefonu sıkıştırmış ve aynı zamanda elinde bir şeylerle oyalanan adam, alışveriş yaparken elleri kolları çantalarla dolmuş olduğu halde hâlâ vitrinleri incelemekten vazgeçmeyenler, çok yürüdüğü için annesine mızmızlanan çocuk ve daha nicesi... İnsanları seyretmeyi seviyordu Lethe. Onların davranışlarını gözlerken kafasında senaryolar kuruyordu sürekli. Mesela şu telefonla konuşan adam belki de karısını aldatıyordu ve şu an telefondan öpücükler gönderdiği kişi sevgilisiydi. Ya da şu birbirine sarılmış bir şekilde yürüyen genç çift, ileride evlenme hayalleri kuruyorlardı belki ama birkaç gün sonra ayrılacaklarından haberleri yoktu.

"Lethe!" Bu tiz sesi duyduktan sonra sese doğru dönmesine fırsat vermeyen bir çift kol çoktan ona sarılmıştı bile. Aslında 'sarılmıştı' kelimesi ne kadar doğru olurdu bilmiyordu çünkü kız üzerine resmen atlamıştı. Bu ani hareket üzerine kolların arasından sıyrılmaya çalışsa da, kız o kadar güçlü sıkıyordu ki onu, bu bir insan için neredeyse imkansız görünüyordu. En sonunda elini kızın sırtına birkaç kez hafifçe vurduktan sonra geri çekilirken dudaklarına sahte bir gülümseme yerleştirdi. "Ah, Josephine. Bu ne hoş sürpriz!" Kızın güller açan yüzüne karşı böylesine gülümsememek elde değildi zaten. Omuzlarına dökülen altın sarısı saçlarının yanı sıra sıcacık bir maviye sahip gözleri insanın içini hoş etmeye yetiyordu zaten. İlkokuldan arkadaşı onu bu halinde bile tanımışsa, onu gerçekten hatırlıyor demekti. Josephine konuşuyor, Lethe ise sadece baş sallamakla yetiniyordu. Nasıl bir anda bu kadar çok şey söyleyebilirdi bir insan? Ağzı hiç mi yorulmazdı, dili hiç mi kurumazdı? Kurtulamayacağını alayınca her zaman yaptığı bir şeye başvurdu Lethe: yalan söyledi. "Üzgünüm Jose, seni dinlemeyi gerçekten isterdim ama arkadaşlarımla buluşacaktım, geç kalmak istemem. Ama mutlaka bir ara yine görüşelim!" Son cümlesinde sesine kattığı heyecan kızı inandırmaya yetmişti anlaşılan. Veda kucaklaşmasını yaptıktan sonra sonunda Lethe de yakasını kurtarmıştı.

Adımlarını Starbucks'a yöneltirken koluna astığı çantasını önüne doğru aldı ve çantasının tek askısını kolundan çıkarıp içinden cüzdanını bulmaya çalışıyordu. İçeri girdiğinde tezgaha yöneldi ve sipariş almak için beklerken sıkılmış olduğunu tahmin ettiği görevliden filtre kahvesini alıp cam kenarında bir masaya geçti. Çantasını karıştırıp küçük bir not defteri ve kalem çıkardı. İşte Lethe'in özgürlüğü! Kağıda bir şeyler karalarken aniden kalemi bıraktı. Camdan dışarıyı seyrederken parmaklarını avcunun içerisine aldığı kahve bardağına sıra sıra vuruyor ve içinden hafif bir ezgiyi mırıldanıyordu. Masasına yaklaşıp karşısına oturan kişiye döndüğünde dudaklarının kenarları yukarı doğru çekilmişti bile. Galiba gülümsüyordu.



En son Lethe Gallelorne tarafından Paz Şub. 23, 2014 11:14 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arlen Rand
Lycan & Üniversite Öğrencisi
Lycan & Üniversite Öğrencisi
Arlen Rand



yazdım, çizdim, hayal ettim Empty
MesajKonu: Geri: yazdım, çizdim, hayal ettim   yazdım, çizdim, hayal ettim Icon_minitimeC.tesi Şub. 22, 2014 6:24 pm


Havanın bir türlü dengeye oturamadığı geçiş dönemlerinden nefret ettiğini düşünüyordu Arlen. Bir soğuk, bir sıcak, insanı çileden çıkaracak derecede dengesiz olan havanın bir an önce ne olmak istediğine karar vermesini istiyordu. Ondan sonra da kendisi, üzerine ne geçireceğine karar verir, dışarı çıkardı. Bunda ne vardı bu kadar zor olan? Yani ya sıcak olacaktın ya da soğuk. Kimse senden kalkıp üniversiteyi falan bitirmeni istemiyordu. Ya da hiç tanımadığın biriyle evlenmeni. Ya da koca bir orduyu yönetmeni. Şuraya biraz sıcak hava, şuraya biraz soğuk hava. Bunu söylemenin ne kadar zor olduğunu hayal etmeye çalışarak üzerine koyu yeşil bir gömlek, ondan daha koyu yeşil, ince bir kazak geçirip, yeni ütülenmiş krem rengi pantolonunu, sırt çantasını ve her ihtimale karşı güneş gözlüğünü alıp, merdivenlerden aşağıya, oturma odasına indi. Annesi mutfak masasına oturmuş, önüne aldığı bir deftere gömülmüştü. Bu kadar yoğun bir şekilde bir şeye odaklandıysa kadını rahatsız etmemesi gerektiğini bildiği için birkaç uzun adımda koridoru geçip turuncu yaprakların yavaş yavaş dökülmeye başladığı bahçeye çıktı. Sonbaharın başları olmasına rağmen sıcak olan hava, iyi ki daha kalın giyinmemiş olduğunu düşündürüyordu. Yoksa eve geri dönüp de giyecek bir şeyler bulmakla uğraşmak gibi bir isteği yoktu. Bu tercihiyle yoluna devam etmeye karar vererek bahçeden çıkıp sokağa, oradan da merkeze, Lincoln Caddesi'ne doğru yürümeye başladı.

Arada bir esme nezaketinde bulunan rüzgarın suratına vurduğu sıcak havadan hoşnutsuz olduğunu belli etmek için iyice suratını asmış birilerinin kendisiyle dalga geçtiğini düşünmeye başlamıştı. Daha dün, çok değil, daha birkaç saat önce dondurucu soğukların geleceğiyle ilgili haberler dört dönüyordu televizyonda. Gerçi pek dikkat etmediği için bir kısmını yanlış anlamış olabilirdi ama ülkenin tamamını vuran hava, sadece bu şehri mi es geçmişti? Ah, tanrıçalar bizi kutsamış! Tek omzuna astığı sırt çantasını daha rahat hissedeceği bir şekilde düzeltirken önünden geçtiği evleri, bahçelerini inceliyor ve yirmi yıldır hala aynı insanların orada yaşıyor olmasını garipsiyordu. Gerçi ailesi yüzyıllardır buradaydı herhalde. Bundan daha garibi olamazdı. Şehirden şehre, ülkeden ülkeye, medeniyetin elinin ulaşamadığı ormanlara kadar kuzenleriyle birlikte olsa, gönlünce koşsa nasıl olurdu acaba? Bu yaz, eğer şu Ay Ruhu işi yalan çıkarsa, onların yanına gidecekti. En uzaktakilere ulaşacak, ya da en yakındakilerin aklını çelecek, daha önce görmediği, ismini bile duymadığı bölgelerde koşacaktı. Buna karar verdiği an, kimsenin ne dediğini pek umursamazdı. Ailesi, gelecekteki alfanın kuzenlerden biri olmasına göz yummayacağı için kendisine çok da büyük bir ceza vermezlerdi. Bunu yapmaması için bir neden yoktu. Serin rüzgarların teninin üzerinde dans edişini özlemişti artık. Aylardır serin bir rüzgar bile uğramamıştı Port Shire'a...

Vücudunu saran ve onu sıkan şeyler giymekten hoşlanmadığı, özgür olmayı her canlı gibi sevdiği için kazağının kollarını gömleğininkilerle birlikte dirseklerine kadar kıvırıp şehirdeki tek Starbucks'tan içeri girdi. Her mahallede 2-3 tane olan bu yerden Port Shire'da bir tane olması, ne kadar önemsiz görüldüğünü rahatlıkla anlatıyordur herhalde? Sıradan insanlar için sıradan bir öğrenci şehri olması, Arlen gibi doğaüstü canlılar için bu şehrin önemini anlatmaya yetmez tabii ki.Gerçi kendileri herhangi bir durumda da hayatta kalır, soylarını devam ettirirlerdi ama bu birçok hayatı kurtarmış olmadıkları anlamına gelmezdi. İmzalanan bu anlaşmayla birçok masum hayat kurtulmuştu, daha ne olsun? Taze sıkılmış portakal suyunu alıp boş bulduğu, caddeye bakan pencerelerin yanındaki bir masaya bıraktı kendisini. Çantasının içinden eski ve yok olmak üzereymiş gibi görünen, ufak, siyah bir defter çıkardı. Yüzyıllardır yok olmamış ve yüzyıllar boyunca da yok olmasın diye büyülenmiş, ailesine ait defteri açıp kaldığı yerden okumaya başladı. Bu hikayelerin gerçek olmasını umuyordu. En azından bu Ruh'un gerçekten bir yerlerde var olduğuna inanmak istiyordu. Belki bu şehirde kendisi gibi olanlar ve diğerleri güvendeydi ama ya dışarıdakiler? Onlar için de daha güvenli bir dünya yaratabilmek için bu güce ihtiyacı vardı. Anlaması için birkaç kez okuması gereken bir el yazısıyla tutulmuş notlara gömüldü Arlen.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lethe Gallelorne
IV. Sınıf
IV. Sınıf




yazdım, çizdim, hayal ettim Empty
MesajKonu: Geri: yazdım, çizdim, hayal ettim   yazdım, çizdim, hayal ettim Icon_minitimePaz Şub. 23, 2014 12:18 pm




Karşısında oturan genç adam dudaklarına Lethe'in önceden çekici bulduğu ama şimdi ise neredeyse iğrendiği o gülümsemeyi yerleştirmişti. Genç kızın gözleri birkaç saniye adamın üzerinde dolaştıktan sonra derin bir nefes eşliğinde ciğerlerine doldurmuş olduğu havayı geri verdi. "Burada ne işin var Bertrand? Sevgili karıcığın nerede?" Son cümlesini söylerken en iğneleyici üslubunu takınmıştı Lethe. Karşısındaki adama tiksinti dolu gözlerle bakıyor ve olabildiğince hakaret ediyordu içinden. Öncesinde fazlasıyla yüzüne karşı sıralamıştı küfür ve hakaretlerini, şimdi onun için ağzını yormaya bile değer görmüyordu. Fazlasıyla aşağılık bir insandı o adam. Bir genç kızın duygularıyla tahmin bile edilemeyecek derecede oynamıştı ve bu yetmezmiş gibi, karşı tarafın gözünden bakılırsa da, eşini bir genç kızla aldatmıştı. Bu onu her konumda bir pislik yapıyordu. "Lütfen Lethe, yapma böyle." Sesinin tonundaki yumuşaklık genç kızı bir an için de olsa o zamanlara götürmüştü, ani bir gevşeme hissetti vücudunda, bu olmaması gereken bir şeydi. Bir iğne batırılmış gibi irkilmesine sebep olan şey ise adamın ellerini Lethe'in masanın üzerinde duran ellerine yaklaştırması ve avcunun içine almasıydı. Ellerini sertçe geri çekti genç kız. Yaptığı hata affedilebilecek bir şey değildi. Aralarındaki yaş farkını sorun etmemesi, onu aldatmasını ve kendisini adeta metresi olarak kullanmasına da izin vermiş olduğu anlamına gelmiyordu elbette ki. Dişlerini dolgun alt dudağına bastırdı, onu başından def etmenin bir yolu olmalıydı. Zamanında geçirdikleri zamanları özlüyordu belki, bilmiyordu ama daha fazla onun etrafında bulunmasına izin vermeye niyeti yoktu. O hafife alınacak ve bir oyuncak gibi kullanılacak bir kız değildi, bunu yapmaya çalışanlara da asla ve asla izin vermezdi.

"Anlamıyor musun? Seni. Yanımda. İstemiyorum. Senin yüzünü görmek istemiyorum. Seni hiçbir durumda istemiyorum." Sesindeki acı görmemezlikten gelinemezdi. Adam da gördü bunu, hissetti belki de, kim bilirdi. "Umursamıyormuş gibiydin ama. Böyle düşündüğünü bilmiyordum." Gerçekten mi söylüyordu bunları, yoksa dalga mı geçiyordu diye anlamak için kaldırıp adamın yüzüne baktı Lethe. Bunu göremeyecek kadar aptal olabilir miydi gerçekten? Acısı apaçık ortadaydı, ya da o öyle sanıyordu belki de. Ebeveynleri onu reddetmeden önce annesi sandığı kadının söylediği bir söz geldi aklına: Hislerin fazla gelince, hiçbir şey hissetmiyormuş gibi yaparsın. Belki de Lethe'in yaptığı şey de buydu. Değil miydi zaten? Hiçbir şeyi kaale almıyormuş gibi davranıyor ve her şeyi içinde biriktiriyordu. Acısını içinde yaşıyordu, sonuçta acı her kişiye farklı ulaşır. Farklı şeyler, ama hissettirdiği can yakma olayı hep aynı. Yine de, acı denilen şey geçici. Bazen birkaç saat sürer, bazen birkaç yıl, bazense birkaç ömür. Sonunda her şeye rağmen, bir gün çekilen acıların hepsi unutulabilir, yeni başlangıçlar yapıp temiz bir sayfaya geçilebilir. Ama yine de, kalpteki görünmez izler yok edilemez.

Şimdi ise Bertrand'dan nefret ediyordu, hem de doyumsuz, sonu olmayan bir nefretti bu. Aldatılmışlık hissi ona karşı hissettiği ya da hissettiğini sandığı her şeyden öne geçmişti. Birden, düşünceler kafasında dört dönerken, nefes alışverişinin hızlandığını fark etti. Aniden adamın masanın üzerinde duran elini yakaladı kendi eli, asla yapmadığı kadar sert bir şekilde sıkıyordu şimdi parmaklarını. Bertrand'ın elini kurtarmaya çalışırcasına eğilip büküldüğünü görüyordu masanın karşısında ama düşündüğü tek şey kandırılmış olmasıydı. Tırnakları adamın avcunun içindeki etini birkaç santim kesip kısa bir ıslak ses çıkardıktan sonra acıyla bağırması normal bir şey sayılırdı doğrusu. Diğer elini hızla inip kalkan göğsüne koymuş nefes almaya çalışırken, diğer elinin kana bulanan iki tırnağını adamın avcundan çıkarmaya çalışıyordu. Aniden güçlü bir elin bileğini kavradığını fark etti.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
yazdım, çizdim, hayal ettim
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Port Shire :: Port Shire :: Lincoln Caddesi :: Starbucks-
Buraya geçin: