Port Shire
Port Shire
Port Shire
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Port Shire

Port Shire RPG'ye hoş geldiniz!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Duaların Işığında

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Brandon Sky
Avcı
Avcı
Brandon Sky



Duaların Işığında Empty
MesajKonu: Duaların Işığında   Duaların Işığında Icon_minitimeC.tesi Şub. 15, 2014 2:07 pm

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brandon Sky
Avcı
Avcı
Brandon Sky



Duaların Işığında Empty
MesajKonu: Geri: Duaların Işığında   Duaların Işığında Icon_minitimeC.tesi Şub. 15, 2014 2:13 pm


Avluya doğru adım attığı anda dolunayın güçlü ışığının yüzüne çarpmasıyla birlikte, hafifçe istemsiz bir şekilde irkildi. Bu denli kudretli bir parlaklık ve tesir ile karşılaşacağını tahmin etmiyordu. Neredeyse çıplak alnında hafif bir yanık hissi yarattığını hissetmişti. Her geçen gece daha bir kudretli saçıyordu ışıklarını, bu aşikârdı. Her bir gün daha fazla güç toplayan bir düşmandan farksızdı Ay, Güneş’e karşı. Asırların öcünü almak istercesine savaşıyor gibi bir hali vardı. Bu, değişen düzenin bir sonucuydu belki de. Kolay kolay fark edilecek bir ayrıntı olmamasına karşılık, Brandon ince ayrıntılar konusunda epey titizdi ve bu da gözünden kaçmamıştı. Gözlerini aya dikerken dinlediği düşüncelerinin akabinde, ay ışığında parıldayan gözlerini yeryüzüne indirerek omzunu silkti ve akabinde beklemeye başladı. Yaklaşık on beş dakikadır öylece bekliyordu, lakin şikayet etmedi. Sükûnet ve nemli çimen kokusu, onu rahatlatmış ve dinlendirmişti. Beklemeye epey alışık da sayılırdı. O gittiğinde de beklemişti. Geri döner diye, tekrardan ellerini ellerine kenetleyip tatlı hayallerini kendisiyle paylaşıp genç adamın dudaklarında keyifli bir tebessüm yaratmayı başaracak diye gündüz gece demeden, yemeden içmeden ve pencere pervazına bütün vücudunun ağırlığını vererek ne kadar beklediğini saymamıştı bile; zira beklemekten başka bir çaresi yoktu. Bitap düşmüş, uykusuzluktan göz altları şişmiş ve iki büklüm olmuştu. Teni adeta küf tutmuştu. Etrafında olan biteni umursamamış, hatta kardeşlerini dahi görmezden gelmiş denilebilirdi o zamanlar. Lakin bu bekleyişin sonunu getiren, tükettiği umutlardı. İnancını kaybetmiş birinin tutunacak bir dala uzanmaya mecali dahi kalmamış demekti ve bunu yaşamanın tadını yalnızca ama yalnızca Brandon bilebilirdi…

Derin düşüncelerden kendisini koparan, tam olarak ne kadar sürdüğünü bilmediği bekleyişinin sona ermesiydi. Sessiz, sakin bir biçimde sonlanan bekleyişin nedeni genç kız, yanındaki yerini aldığında özrünü eklemeden geçmese de dudaklarını hafifçe içine içeri bükerek zoraki bir tebessüm dışında Brandon, herhangi bir karşılık vermemişti. Koluna girmesine izin vererek, kendisine laf geçirebilen tek kardeşi Auera ile yol almaya başladı. Kendilerini doğanın eşsiz ve dinlendirici havasına soktular. Ayın çıplak yüzeyi, onları izlermişçesine gözlerini üzerlerine dikerken, havadaki hafif meltemin bedenleri arasından akıp gidişine şahit olmuştu. Bu zamansız yolcuğun sebebi ise, Auera’nın sıkı dini ibadetlerini aksatmamak istemesinden başka bir şey değildi. Elbette ki, Brandon uzun zamandır hissetmediği gibi hissediyordu ve rahatça nefes alabilmesi gerekiyordu. Herhangi bir dine mensup olmayan ve yaratanın ışığından yoksun kalan Brandon, normalde bu teklifi geri çevirirdi; lakin Auera ile konuşmaya da ihtiyacı vardı ve bu teklifi bir fırsata çevirmeyi başarmıştı. Bir yandan yaklaşık bir hafta kadar doğru dürüst konuşma fırsatı bulamadığı kızlardan da haber almak için de iyi bir fırsattı üstelik. Göğe uzanan karaağaçların dökmeye başladığı yaprakları ezerek çıkan ses eşliğinde yürürlerken, epey bir süre sükûnet hüküm sürmüştü ikili arasında. Başını hafifçe yana çevirip, dalgın dalgın ileri bakan genç kızın ifadesiz suratını görünce bir terslik hissetti. Bu günün yorgunluğunu üzerinden atmasını tetiklemiş; mühürlü ve her zamanki gibi kuru dudaklarını aralamayı başararak söze girmesini sağlamıştı. “Aurea, iyi misin? Solgun gözüküyorsun.” Kaşlarını çattı ve kardeşinin tepkisi için dikkat kesildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Auera Sky
Aktar Sahibi
Aktar Sahibi
Auera Sky



Duaların Işığında Empty
MesajKonu: Geri: Duaların Işığında   Duaların Işığında Icon_minitimePaz Şub. 16, 2014 4:28 am


Koyu renk gözleri kasvetin karanlığında parlarken Tanrının bahşettiği kudretli beden bir kez daha sığınıyordu, yaratıcısına. Sonsuz istek ve arzu ile birlikte bağlılık yemini etmişti yıllar öncesinde. İstekli bağlandığı ve tutunduğu tek dal olmuştu neredeyse Tanrı. Gözyaşı dökerken, gülümserken ve sinirlenirken… Tanrıydı, ailesinden kalan tek mirası ve onun ebedi kuluydu. Dolunayın karşısında göz kapaklarını usulca kapatırken, başını yukarıya kaldırarak havanın kokusunu çekti ciğerlerine. Yorgunluktan kirece dönmüş yüzü, adeta taş gibi katıydı yumruk yaptığı elleri ile birlikte. Tanrının evinden uzak olmak yaramıyordu güzel cadıya, ateşte diri diri yanmak gibi bir şeydi. Dudaklarını birbirine bastırırken siyah tülden şalını kumral saçlarının üzerine doğru örterek derin bir nefes aldı. Hayat ona adil davranıyordu bundan şikâyetçi değildi lakin kulağına çalınan tınılar ve sol tarafında hissettiği hisler ona adeta garip mesajlar veriyordu. Ne zaman bir şeyler düşünce bu duygular harekete geçerek genç cadıyı zor durumda bırakıyordu. Lakin kumral güzel öyle olduğunu sanıyordu, ailesinin her daim yanında olduğunu düşündüğünden duyduğu garip hisleri bir kenara savuruyordu adeta elinin tersi ile. Gördüğü rüyalara karşın bile seri kanlı davranıyordu hâlbuki öyle miydi Auera? Kalbinin temizliği öyle bir şekilde yüzüne yansımıştı ki insanların onu meleklere benzetmesi ruhundaki sadakatin adeta Tanrı’nın eseri olduğunu savunuyordu. Tek bir kötü düşünce bile yer etmiyordu bedeninin herhangi bir zerresinde. Tek bir düşüncesi vardı, o da Tanrı’ya olan bağlılığı ve ailesi.


Adımlarını sıklaştırırken yıllar önce, daha üç yaşında iken, karşılaştığı ağabeyine sonsuz bir teşekkür ve tebessümle selam verdi. Saflığının sembolü olan ve bir heykel misali oyulmuş suratı seyrederken geç kaldığını düşünerek önüne döndü ve kendisine uzatılan güçlü kola sarıldı, muhtaçmışçasına. Ki o erkeklere bile yaklaşamayan kumral cadı, tüm güven ve sevgi ile bağlıydı karşısındaki delikanlıya. Yıllar önce anımsayamadığı ailesi ile birlikte kaybetmişti, özlemini. Tek bir ailesi olmuştu yaşanılanlardan sonra; Sky’lar. Asla değişmemişti onlara karşı olan duyguları, adeta karşılıksız bir sevgi ile bağlıydı. Uzaklara dalan düşüncelerini bir kez daha gerçek dünyaya tercih etmesinin karşılığında kendisine çevrilen bir çift göz karşısında irkilerek kulaklarına dolan melodiye tebessüm etti. Normalde oldukça dikkatli ve düşünceli olmasına karşılık bu günlerde kendisini iyi hissedemiyordu. Birçok düşüncenin içinde günlerdir beynini kemiren fikri yerine getirmek için Brandon’a sığınmış karşılığında ise zihni onu buraya göndermişti. Tanrısının evinde… Cümleye karşılık Brandon’ın endişesini anladı ve boşta kalan sağ eli ile delikanlının elini sıktı. Dudaklarını oynatmaya çalışırken yine aklından bin bir türlü fikir geçiyordu lakin tek istediği, Brandon’ı endişelendirmemekti. ‘‘İyiyim Brandon, sadece Tanrı’dan uzak kaldığım için mutsuzum.’’ Gerçekleri dile getirirken bile pişmanlığı tüm bedeninde seziyordu ancak sözlerine devam ettirmeyi sürdürdü, acısına karşılık. ‘‘Lakin sayende kendimi iyi hissediyorum, beni kırmadığın için sana ne kadar minnettarım bilemezsin.’’ Koyu renk gözleri, teşekkürün her zerresine ağabeyine sunarken yoluna devam ettirmeyi sürdürdü, az konuşup çok düşünmeyi severdi Tanrı’nın kızı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brandon Sky
Avcı
Avcı
Brandon Sky



Duaların Işığında Empty
MesajKonu: Geri: Duaların Işığında   Duaların Işığında Icon_minitimePaz Şub. 16, 2014 2:48 pm


Yıldızlar, iyice çöken gecenin karanlığında alev alev, buram buram ve belirgin bir biçimde yanmaya başladığında gözlerine solgun çehrede takılan içten bir tebessüm içindeki tedirginliği silip süpürmüştü. Soğuk tenine değen sıcak el ise, içini ısıtmaya yetmişti. Auera'nın diğer kardeşlerden farklı bir yönü vardı. Herkes; ama herkes ile iyi geçinirdi. Bu, sık sık rastlanmayan bir durumdu elbette; lakin gayet hoş bir şeydi. Yetimhanenin zorlu şartlarına rağmen, bunu başarabildiği için genç ve tatlı kardeşi adına mutlu oluyordu her seferinde. Bunu başarmasındaki en büyük etmeni elbette ki büyücü biliyordu, lakin ona şükranlarını hiçbir zaman sunamadı. Diğer insanların gözlerindeki buğu, kız kardeşinde yoktu. Ruhu gibi berrak ve pür bakışları da en az eli kadar iç ısıtıcıydı. Auera ile gurur duyuyordu. Kulak kepçesinde çalkanan melodik tını, doğal rengindeki pembe dudaklardan kalan her kelimeye göre şekilleniyordu. Meleklerin şarkısını mırıldanışı andıran bir edayla, cadı konuşurken tüm dünya sessizliğe bürünmüştü. Ne bir canlı sesi ne de yaprak hışırtısı… Hafif ve sık aralıklarla esen güz meltemleri dâhil, tüm Dünya onu dinliyordu. Kelimeler zihninde anlam kazanırken, vereceği cevap da şekillenmişti. “Anladım, kardeşim. Aralarında her ne kadar pek yaş farkı olmasa da, küçüklüğü halen gözünün önündeydi. En az değişen oydu. Dudaklarından azat eden kelimeler, bir anlam bütünlüğü kazandığında ufak bir yalana dönüşmüştü. Brandon, Auera'yı dini konularda hiçbir zaman anlamamış, anlayamazdı. Genç adam, kararlılığına gizli bir küfür yolladı. Bazen kendisine kızıyordu; lakin bu, hayattaki soğukkanlılığını bir nebze olsun etkili olmuyordu.

Kat etmeleri gereken yol sona erince; sükûnet içinde duraklayıp, tılsımı kullandıktan sonra doğruca tanrı adlı yaratanın evinin önünde beliren siluetler oluvermişlerdi. Başta dengelerini sabitlemekte zorlansa da bunu düzeltmek hiç de uzun sürmedi. Ayaklarının altındaki toprak değişmiş olmasına karşın, olması gerektiği gibi gökyüzü dokunulmamış bir şekilde aynı düzen içerisinde yerindeydi. Ay ışığı, kilisenin çanından yansıyordu. Yapının değişen dünya düzeninden bir nebze de olsa payını aldığı meçhul bir gerçekti. Etrafını çevreleyen ağaçların yanı sıra, kilisenin duvarlarından dökülen ahşap parçaları bademden bir ton koyu ve bol mineralli toprağın üzerinde bir örtü misali düştükleri yerde öylece duruyordu. Derin bir nefesi bahşetti ciğerlerine. Kızın inançlarına olan saygısını, ona eşlik edeceğini kabul ettiğini pes ederek söylediğinde kabullenmişti. İlk defa bir kiliseye gelmiyordu; lakin hiç bu denli ince süzmemişti. Duvarlar, yıllardan dersini almış rutubet kokuyordu. İçeriye girmekte tereddüt etse de, verdiği sözün her zaman arkasındaydı. Beklemedik bir şekilde sert yüz hatlarını kardeşine çevirdi ve şakaklarının rüzgar nedeniyle ağrıdığını hissederek sordu. “Girelim mi?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Auera Sky
Aktar Sahibi
Aktar Sahibi
Auera Sky



Duaların Işığında Empty
MesajKonu: Geri: Duaların Işığında   Duaların Işığında Icon_minitimePtsi Şub. 17, 2014 11:14 pm

Ağabeyinin azat ettiği sözlerine karşılık tebessümü aynıydı, ne kadar güzel bir gün olduğunu düşünmeden edemiyordu. Mütemadiyen mimikleri oynuyor buna ek olarak etrafın çıt çıkmayan görüntüsü içindeki duyguların titremesine olanak sağlıyordu. Tılsımın etkisi ile birlikte değişen berrak manzaraya karşılık feza hala aynıydı. Ayaklarının altındaki toprağa bakarken, kudretli ışığı barından gözleri karşısında yerini alan tanrının evine bakıyordu, heyecanla. Sonunda. Dudaklarını oynatmaya cesareti yokken, tanrısının sabrını sınamak istemiyor adeta onun yanında olduğunu hissediyordu. Tozlu ve kirli merdivenlere bakarken buranın bakımsızlığı ile yakınmak yerine asil bir leydi gibi adımlarını attı. Brandon’ın dudaklarından kendisine sunduğu cümleye karşılık kafa salladı ve kolundan ayrılmayarak yürümeye başladılar. Mermer merdivenlerden çıkan topuk sesi kulağındaki uğultuyu arttırırken melodik sesinin yankılanmasına olanak vererek fısıldadı, ağabeyine. ‘‘Brandon, seni tanıyorsam eğer gözlerindeki huysuzluğun nedeni var.’’ Gözlerindeki solgunluk daha da belli olunca konuşması gerektiğini hissetmişti. Merdivenlerin bitişinde Brandon’ın kolunu bıraktı ve tebessümünün solmasına izin vermeden gözlerini oyulmuş lakin ifadesiz surata çevirdi. Auera’nın gözlerindeki muziplik canlansa bile ağabeyinin bu tutumunu anlayamamıştı. ‘‘Anlatmak ister misin?’’ Tanrı’nın evinde olup onun kızı olması hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Sonuç olarak Brandon bir Sky’dı ve kardeşi olarak onu dinlemeliydi. Hem Tanrı hem de Auera onu dinleyecekti, bu sıkıntı her ne ise onu yalnız bırakamazdı. Brandon’ın elini tuttu ve güven verircesine mırıldandı. ‘‘Her zaman yanındayım ağabey.’’
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brandon Sky
Avcı
Avcı
Brandon Sky



Duaların Işığında Empty
MesajKonu: Geri: Duaların Işığında   Duaların Işığında Icon_minitimeÇarş. Şub. 19, 2014 8:49 am

Tanrı evinin tozlu mermer merdivenlerinden, kardeşinin yeri dövdüğü topuklarının çıkardığı ahenkli; lakin tok sesin kulaklarını doldurmasıyla birlikte tırmanmaya başladılar. Auera’nın eli, halen Brandon’un kolunu çevreliyor ve bu büyücüye beklenmedik bir cesaret ve huzur veriyordu. Dolunay, çıktığı yolculukta her geçen dakika yol kat ediyor ve ışığıyla yeryüzüne nurlar saçıyordu. Brandon, göz ucuyla bir yıldızın kaydığını yakalamıştı ki, kilisenin kutsal kapısının önüne varmışlardı. Kardeşinin duraksayıp melodik kelimeler fısıldayıncaya dek, yüzünü süzdüğünü hissettiğinde dalgın olduğunun farkında dahi değildi. Genç kızda, olağanüstü bir hissetme yetisi vardı. Bu pek olağanüstü değildi; lakin dış güzelliğinin içine berrak bir örtüden yansıyışı da, kuvvetli inançlarının ışığında doğruya ulaşması da bunda epey etkiliydi. En azından Brandon böyle düşünüyor, böyle hissediyordu; keza kızın yakaladığı huzursuzluğun genç adam dahi farkında değildi. Bunun sebebinin, ruhani ve bedenen yorgunluktan olduğu hususunda şüphesi yoktu. Özgürlüğün kanatlarını takınıp kendisini Port Shire'da bulmasıyla sorumluluklarındaki artışı hissedebilmişti. İşinin en iyisi olmak gibi bir niyeti yoktu, göz boyamamıştı hiçbir zaman. Yalnızca, yaptığı işi en iyi şekilde yapmak onu ilgilendiriyordu. Kendisini böyle yetiştirmişti. Dudaklarına yorgun bir tebessüm yerleştirirken, söyleyeceklerinin simgesi oluvermişti bu tebessüm. “Yorgunum, yolculuk epey uzun sürdü.” Derin bir nefes çekti ve fısıltı olarak; lakin genç kızın duyabileceği şekilde ekledi. “Ve avcılık da zorlayıcı.” Auera anlatması için ısrar etse de, ister istemez bir tereddüt yaşamıştı. Bu konunu uzamasını istemiyor hatta ve hatta konuşulmasını da istemiyordu. Yine de, Auera’ya anlatmanın ve onun avutucu sözlerinin kendisine iyi geleceği de kaçınılmazdı. Yine de pek sırası sayılmazdı. “İstersen yavaştan girelim.” Kardeşinin elini sıktığını hissettiğinde karşılık vererek o da sıktı. Ardından elini ayırarak kapıyı açtı, önce Auera’nın geçmesine izin verdikten sonra kendisi içeri girdi. İçeride belli belirsiz bir huzur hâkimdi. İnançtan yoksun Brandon dahi bunu hissedebilirdi. Genç kızın bir adım önde ilerlemesine izin vererek, Tanrı’nın evinin huzur kokusunu içine çekti. Kilise, harabeye dönmekten ucuz kurtulmuş gözüküyordu. Gördüğü dizi dizi sıraların arasındaki koridordan ilerledikten sonra, kilisenin haç işli penceresinden içeri süzülen dolunay ışığında en baştan ikinci sıraya geçerek oturdu. Kızı dualarıyla biraz yalnız bırakmak istemişti. Oturdu, gözlerini dolunaya çevirdi ve beklemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Duaların Işığında
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Port Shire :: Port Shire :: Greenworth :: Kilise-
Buraya geçin: