Port Shire
Port Shire
Port Shire
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Port Shire

Port Shire RPG'ye hoş geldiniz!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Arayış

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Arlen Rand
Lycan & Üniversite Öğrencisi
Lycan & Üniversite Öğrencisi
Arlen Rand



Arayış Empty
MesajKonu: Arayış   Arayış Icon_minitimeC.tesi Şub. 15, 2014 1:36 pm



    Şehir Kütüphanesi, kapılarını açmadan yarım saat kadar önce, mermer merdivenlere bırakmıştı kendisini Arlen. İstediği belgeleri bulup çıkarmaları birkaç haftayı bulmuş olsa bile sonunda elde edebildiği için memnundu. Müdür, Irk Anlaşması'nı görmüş, onlarla beraber sayfaların en diplerine imza atmış kadar vardı. Bu yüzden bu işin olması gerekenden, en fazla birkaç gün, daha uzun sürmesi normaldi ama altında çalışan daha genç insanlar da yok değildi. Bu kadar uzun süren şeyi merak ediyordu genç adam. Sırtını arkasında yükselen basamaklara yaslayıp Starbucks'tan aldığı taze sıkılmış portakal suyundan birkaç yudum aldı. Adını, ailesinin adını, kullanması gerektiği için biraz rahatsız hissediyordu aslında. Bu zamana kadar onların yardımına ihtiyaç duymadan bir şeyleri halletmeye çalışmış, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kurt olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı ama işte burada, onların varlıklarını kullanarak, asırlar önce yazılmış el yazmalarını arıyordu. Bu işin bir yerden patlak vermemesini ummaktan başka şansı yoktu.

    Sonbahar güneşi tepeye doğru yol almaya devam ederken ilk ziyaretçiler de Arlen gibi merdivenlerde yerlerini almaya başlamışlardı. Haftasonu olduğu için okulları erkenden başlayan, ders çalışmak isteyen bir dolu öğrenci vardı ve dahası da öğleden sonra kütüphaneyi dolduracaktı. İşlerinin ne kadar süreceğini bilmediği için tedirgindi, genç adam. Bu kadar insanın içinde, sadece lycanların bildiği ve sadece onları ilgilendiren belgeleri incelemek tehlikeli sıfatından başka bir şeyi hakketmiyordu. Ölümcül derecede tehlikeli bile olabilirdi. Eski zamanlarda olsa, böyle bir belgeyi arattığı için başı gövdesinden anında ayrılır, ibret olsun diye de meydandaki bir direğe asılırdı. Ah, ailesinin eski geleneklere bağlı kalmamasından memnundu. Gerçi bu yaptığını duysalar, büyük ihtimalle çok daha kötü şeylere maruz kalabilirdi. O yüzden, aramızda kalıyor, tamam mı?

    Güneşten etkilenmemek ve daha da önemlisi, havalı gözükmek için taktığı güneş gözlüğünün ardından, etrafındaki insanları inceliyordu. Aralarında birkaç tanıdık yüz, onu görmüş, selam vermiş ve kendi grupları içinde yeniden muhabbetlerine dönmüşlerdi. İnsanlara, gelip de yanında takılmalarını gerektirecek kadar yakın olmamak hoşuna gidiyordu Arlen'in. Sıradan insanların, sıradan hayatları, canını sıkıyordu sadece. Gerçi gayet iyi arkadaşları da vardı insanların arasında ama istisnalar hakkında söylenenleri bilirsiniz. Bu bütün insanoğlu ile arkadaş olması gerektiği anlamına gelmiyordu sonuçta. Birkaç doğaüstü insan da topluluğun arasında yerini almıştı. Sonradan dönüştüğünü bildiği, kendisinden birkaç yaş küçük çocuğu gördüğünde gülümsedi. Hiçbir şey yapmıyor olmasına rağmen bazı insanların kendisinden çekiniyor olması hem garipti, hem de gayet eğlendiriciydi. Gülümseyerek pipeti ağzına götürüp serin portakal suyundan büyük bir yudum alıp geri kalanını kütüphanenin yanında yatan evsiz adamın önüne bıraktı. Adamın uyandığı zaman mutlu olmasını umuyordu.

    Hızlı adımlarla girişte duran kızın yanına gidip adını ve ne için geldiğini söyledi. Kız, sabit hatlı telefonu kaldırıp üç haneli bir numara tuşladı. Birkaç saniye geçmişti ki, karşı taraftan müdürün o inlemeden başka bir şey olmayan, yaşlı sesini duydu Arlen. Normal bir insan olsa, hiçbir şey duyamazdı ama söz konusu bir lycan olduğunda, geçerli olan birkaç kuralı esnetmek gerekiyordu. Adam, kıza Mr. Rand'i yukarı, özel koleksiyon kitapların ve belgelerin depolandığı özel odaya göndermesini söylemişti. Kız daha cümlesini tamamlayamadan, genç adam teşekkür edip merdivenleri ikişer ikişer çıkmaya başladı. Nefesinde herhangi bir değişiklik olmadan, merdivenlerin son basamağında durup her iki yanını, adamın nerede olduğunu anlayabilmek için bütün kokuları ve sesleri incelemeye başladı. Yaşlı adamdan yayılan o tanıdık kokuyu takip edip, birkaç yaşlı insanı, birkaç öğrenciyi geride bırakıp özel odaya girdi Arlen. Yaşlı adam, onun gelmesini beklemiyormuş gibi heyecanlanmış, zaten yaşlılıktan dolayı kontrolünü sağlayamadığı elleri birbirine girmişti. Birkaç uzun adımda odanın yarısını geçip üstü eski ve yok olmak üzere gibi görünen kağıtlar, kitaplar ve parşömenlerle dolu, dikdörtgen masanın önüne geldi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Winter W. Archangel
Madam Devereaux Akademisi Öğrencisi
Madam Devereaux Akademisi Öğrencisi
Winter W. Archangel



Arayış Empty
MesajKonu: Geri: Arayış   Arayış Icon_minitimeC.tesi Şub. 15, 2014 2:49 pm

    ''Nereye gidiyorsun yine?''

    Kaşlarını her zamanki zarafetini kaybetmeden kaldırmış, aynı zamanda öfkeyle bakan bakışlarla göz göze geldiğinde, koluna yapışan güçlü parmakları geri çekmek için çabalamıştı Winter; lakin başarılı olamamıştı. ''Bırak kolumu, Elsa.'' Yenilgiyi kabul eden bakışları yalvarırcasına esmer cadıyı hedef alırken, beş para etmez güçlere sahip olduğu aklına gelmişti birden bire. Transmutation, insanların dillerindeki adıyla ışınlanma belki de ilk defa bu kadar işe yarayacaktı. Gözlerini hafif kısarak dikkatini toplamaya çalıştı ve her zaman olduğu gibi kolaylıkla onu hapseden parmaklardan kurtuldu. Bu, Elsa'nın öfkeyle köpüren bakışlarının hedefi olmasına neden olsa da, kurtulduğu için sevinmeyecek değildi. Amacına ulaşmış, çantasına gerekli olan eşyaları da koyduktan sonra küçük çantayı omzuna asmıştı. ''Kimden öğrendiğin belli dahi olmayan aptal hikayelerin peşinden gitmeye ne zaman son vereceksin acaba, çok merak ediyorum Winter!'' Etrafına bakındı Winter, bir şey arar gibi bir hali vardı. Ama her şey tamdı. Güneş gözlüğünü gözüne geçirdikten sonra fötr şapkanın daha geniş çaplı olanını kafasına yerleştirdi. ''Cevabını bildiğin sorular sormaya ne zaman son vereceksin acaba, çok merak ediyorum Elsa!'' Duyduğu kelimeleri tekrar dile getirdiğinde kıkırdamış ve tekrar özel yeteneğini kullanarak Elsa'nın dibine kadar cisimlenip, yanağına küçük bir öpücük kondurmuş ve adeta bir zindanı andıran akademiyi saniyeler içerisinde terk etmişti. Derin bir nefes aldı ve akademinin bulunduğu sokağı adımlayarak şehir merkezine doğru ilerledi.

    Kütüphanenin yakınına vardığında, zihin okuyabilen cadı arkadaşı sayesinde sürekli takipte olduğu kütüphane müdürünün düşüncelerinde maddeleşen sıfatın sahibiyle günlerdir beklediği nihai karşılaşmayı gerçekleştirecekti Archangel. Yüzüne yerleşen tebessümü silememiş, zaferin keskin kokusunun genzine işlemesine izin vermişti. Güç sahibi birine sahip olmak için yapmayacağı şey yoktu, bu yüzden her yerde duyduğu hikayelerin peşinden gidiyor, her gördüğünü araştırıyor, her seferinde yeni ırklarla ve bu ırkların özellikleriyle tanışıyordu. Bir yandan bilgilenirken, bir yandan bir gün sahip olacağı en güçlüye kavuşma umudu besliyordu. Siyah, deri topuklu ayakkabılarının mermer zeminde çıkardığı sesle insanların dikkatini çekmek gibi ucuz numaraların son bulduğu yer, Kütüphane girişi olmuştu. Kapıdan içeri girer girmez yeteneğini devreye sokmuş ve müdürün odasını bulana kadar çeşitli odalara giriş yapmıştı. Her gördüğü manzara karşısında daha fazla şaşırmadan edememişti. Kütüphane gibi değerli bilgilerin sürekli tutulduğu bir yerde kendini ucuza satan o kadar çok insan vardı ki tiksinti yüz ifadesine yapışmıştı. Bu sefer son olacağının umuduyla yeni bir koridora varmıştı. Az ilerideki kapının kenarına asılmış küçük tahtanın üzerine kazınan harflere şükrederek diğer insanların yaptığı gibi yürümeye karar vermişti. Bu tercihi çok uzun sürmemiş; kapıya vardığında içeriden gelen konuşmalara kulak misafiri olduktan sonra, sıkıcılıktan ve ciddiyetten ölmek üzere olan iki kişinin hayatına renk katmayı planlayarak odaya cisimlenmişti. Seçtiği yer, istediği yerdi. Kendi koltuğunda dahi her an bir şey olacakmış gibi tedirginlikle dik oturan müdürün hemen arkasına cisimlendiği sırada, gözlerini masanın üzerindeki kağıtlarda kaybeden Lycan'ın bakışlarını Winter'ın üzerinde toplamasını bekleyerek vaktin geçmesini izledi. Birkaç dakika sonra müdüre bir şeyler söylemek için kafasını kaldıran kurt adamın gözlerini gördüğünde gülümsedi ve elini havaya kaldırıp salladıktan sonra kapıyı işaret etti ve yeniden odayı terk etti. Gülerek elini salladığı sırada ona şaşkınlıkla bakan kumral kurdun bakışlarındaki şaşkınlığı düşünerek tebessüm etmiş ve koridorda bir ileri bir geri yürüyerek onu beklemişti yeniden. Kumral kurdun odanın kapısını aralaması çift sayılı dakikalara ulaşmamıştı. Bekletilmekten hiç hoşlanmazdı Winter ama sonunda sahip olacağı ayrıcalıkları düşününce birkaç dakika bir hiç gibi görmüştü. ''Merhaba! Winter ben. Sen de Arlen olmalısın.'' Tek kaşını havaya kaldıran kurt adamın konuşmasına izin vermemiş ve saniyesinde koluna yapışmıştı. ''Bana bir yemek borçlusun, geleyim ve hatırlatayım dedim. Ne yemek istersin?'' Ne diyeceğini tamamen şaşırmış genç Lycan'a gülümseyerek, onu sürüklemeye başlamıştı bile. ''Neyse boşver, ben güzel bir yer biliyorum.'' diyerek Arlen'ı daha hızlı çekiştirmeye başlamıştı. Sonunda pes ettiğini belli edercesine Winter'la uyumlu yürümeye başlayan kurda saygı duydu cadı. Bir kıza karşı bu kadar dahi nezaket gösteremeyen o kadar çok kişi tanıyordu ki. Derin bir nefes aldı ve kütüphanenin kapısından çıktıklarında sol çaprazda kalan restauranta doğru kol kola yürümeye devam ettiler. Arlen tahmin ettiğinden daha sempatik gelmişti Winter'a, ona duyduğu hikayelerden hemen bahsetmek yerine onunla biraz sohbet etmeyi tercih etmişti. Bu yüzden de son anda karar değişikliği yapıp restaurant planını ortaya koymuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arlen Rand
Lycan & Üniversite Öğrencisi
Lycan & Üniversite Öğrencisi
Arlen Rand



Arayış Empty
MesajKonu: Geri: Arayış   Arayış Icon_minitimeC.tesi Şub. 15, 2014 4:06 pm



    Eski tahta masanın üzerine hiçbir şekilde zarar görmeyecek şekilde dizilmiş onlarca belge, Arlen'i heyecanlandırmaya yetiyor da artıyordu bile. Hem, ne yaptığını bilmeyen bir dokunuş, eski kağıtları paramparça etmeye yetermiş gibi görünüyordu, müdür tarafından dizilen belgeler, şimdilik sağlamdaydı en azından. Bu belgelerin hepsinden bilgi almayı beklemiyordu elbette ama en azından bu olayın ilk ya da son olarak ne zaman gerçekleştiğini öğrenebilse, Ruh'u da bulmak için kocaman bir adım atmış olacaktı. Adam, bulabildiği eski kayıtlarla, bu kayıtları tutan atalarıyla övünürken bir anda onlarca yaş gençleşmiş, şu anda dese, Arlen'le ava çıkacakmış gibi görünüyordu. En yakındaki sandalyeyi çekip müdürün karşısındaki yerini aldı genç adam. Önündeki belgelerin bazılarını müdürün ataları kaleme almıştı belki ama kendi ataları bizzat yaşamıştı. En azından öyle olmasını umuyordu Arlen. Kendisini boş bir hayalin peşine atmamış olmasını diliyordu. Boş bir hayal tarafından ele geçirilmek istemiyordu. "Bunları inceleme fırsatınız oldu mu?" diye sordu, adamın bilmesi gerekenden daha fazlasını öğrenmesini, ölmeden önce de bir başka zihinlere aktarmasını istemiyordu. Yaşlı adam heyecanla iki yana salladı kırışıkla dolu başını. Yarısı dökülmüş, beyaz saçları terden sırılsıklam olmuşlardı. Ona güvenmiyordu Arlen ama yapabileceği tek şeyin adamı korkutmak olacağını biliyordu. "Eğer başkaları bunları duyacak olursa..." Geçen hafta kestiği sakallarının yeniden uzamaya başlamış olduğunu yeni fark ediyormuş gibi çenesini kaşıdı genç adam. "Çocuklarınız, ya da torunlarınız, mutsuz olurlar, biliyorsunuz. Güvenilmez bir adam olduğunuzu düşünebilirler." Omuzlarını silkip çok önemli bir şey söylememiş gibi görünmeye çalıştı. İnsanları asla yapmayacağı şeyler hakkında tehdit etmekten nefret ediyordu. Olmadığı bir yaratık gibi görünmek istemiyordu ama bazı şeyleri garanti altına alması için bu gerekliyse, soğukkanlı bir katil rolünü pek kolay üstlenebilirdi.

    Eline aldığı ilk kağıt parçası, yüzyıllar önce yazılmıştı. El yazısı kullanılan günlerde... İki kardeşin, karşılaştıkları bir sürü hakkındaydı. Adamlar öylesine saldırgan bir tavır sergiliyorlarmış ki, gören, dolunayın ışığı doğrudan kalplerine vurmuş sanabilirmiş. Adamlar bira içtikleri masayı parçalayarak ayağa kalkmış, bardakları, tabakları etrafa saçarak önlerine çıkan her şeyi yerle bir etmişler. Kimsenin anlamadığı bir dilde konuşuyorlarmış ama söylediklerinden sadece iki kelime net bir şekilde anlaşılmış... Ay'ın Ruhu Bundan sonra gelen her belge de böyle hikayeler ve aynı iki kelimeden bahsediyordu. Bunlar yabancı hikayeler değildi Arlen'e. Dedesinden ve onun babasından, eğer adamı olur da bir yerlerde rastlarsanız, dinlediği hikayeler de aynı böyle Lycan sürülerinden ya da omegalardan bahsediyorlardı. Sürülerinden kovulan ya da ayrılan omegalar için tek umuttu Ruh ama öyle güçsüz varlıkların bir hafta bile hayatta kalabildikleri görülmüş şey değildi. Omega olma, diye hatırlattı kendisine, babasının her zaman azarlar gibi verdiği öğütlerin sesinde.

    Ortalarda bir sayfası işaretlenmiş kitabı açmak üzereyken müdürün arkasında, bir hareket gözüne çarptı. Buranın tek girişi, arkasında duran kapıydı ve girerken duyduğu gibi, bütün bir binaya haber vermeden açılmayan kapıyı öyle kimseye duyurmadan açmak mümkün değildi. Ayrıca diğer her şeyden üstün olan işitme gücü, en ufak bir sesi bile duymalıydı. Müdürün kendisine oyun oynadığını, arka tarafta bir adam salkayıp gerekli bilgiyi aldığı anda kendisini öldüreceğini düşünüyordu. Gözlerini müdürün parlak kafasının üstünden arka tarafa odakladı. Kahverengi saçlarının üstünde, şirin bir şekilde duran bir şapkayla, Arlen'e pek zarar verebilecekmiş gibi görünmeyen bir kızla karşılaştı genç Lycan. Görmeyi beklediği böyle birisi değildi ama görünüş aldatıcıydı, bunun birçok kez tadına bakmıştı. Dilinin üstünde ve ağzının arkasında, dudaklarının üstüne aldığı sert bir yumruk darbesinden sonra oluşan demir tadını hissetti. Hoş değildi. Bir kızdan yumruk yemek ise bütün bir karizmayı yerle bir ediyordu, Arlen bu konuda sizi temin edebilir. Kendisinin farkına vardığını anladığı anda, kız bir göz kırpması süresinde, ortadan yok olmuştu, puf. Gitmeden önce, kendisine gösterilen yönün ne anlama geldiğini anlamaya çalışmıştı genç adam. Neyle karşı karşıya olduğuyla ilgili kendisine düşünme payı bıraktıktan sonra müdüre pek bir açıklama yapmadan odadan dışarı attı kendisini. Neler olduğunu anlaması gerekiyordu.

    Ah, kesinlikle ölecekti. Yani bunun sonu kesinlikle idam gibi bir şey olacaktı. Ya da lanet olası bir köle olacaktı, te bilmemkaç binlerde olduğu gibi. Kızın adını biliyor olması işleri iyice karıştırmıyor da ne yapıyordu? Bu kız kim olduğunu biliyordu. Lanet olası bir cadıydı, kim olduğunu biliyordu ve koluna girmiş, kendisini kütüphaneden dışarı sürüklemeye çalışıyordu. Derin bir nefes alıp kendisini kızın kontrolüne bıraktı. Karşı koyacak olsa, büyük ihtimalle kızın başka bir yeteneği, belki zihin kontrolü, ya da beden kontrolü gibi bir şey, ortaya çıkacak, yine de onu dışarıya çıkaracaktı. O kadar güçlü birisi değilse de, bir dövüş olacak, etraftaki herkes ne olduklarını anlayacak, sonları yine ölüm olacaktı, eğer hayatta kalmayı başarırlarsa. Orta pişmiş bir biftek, diye düşündü Arlen, zihninin kontrol altında olup olmadığını anlamaya çalışarak ama bunu asla bilemeyeceğini biliyordu. Kütüphaneden çıkıp hemen köşedeki restorana doğru ilerlerken hala kolunda olan Winter'ın, ki adının bu olduğunu nereden bilebilirdi ki? Onu öldürmek isteyen biri için çok yumuşak bir isimdi bu, kendisini kontrol eden ama yumuşak dokunuşunu hissediyordu. Kahvaltıyı es geçmişti bu sabah ve saat de... Sol bileğine taktığı saati yukarı kaldırıp saatin çoktan öğleni geçtiğini, ikiye doğru yaklaştığını fark etmişti. O ufacık odada bu kadar saat geçirmiş olmasına şaşırmıştı. Dahası kimdi bu Winter? Göreceğiz... Kapıdan kol kola girip, pencere kenarında, caddeyi boydan boya gören bir masaya oturdular.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Arayış
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Port Shire :: Port Shire :: Şehir Merkezi :: Restaurant-
Buraya geçin: